PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : İmalat Sanayinin Ekonomik Değeri


Mr.Muhendis
20.10.2009, 14:55
İMALAT SANAYİNİN GELİŞİMİ

Türkiye’nin sanayileşme hareketi Osmanlı İmparatorluğu zamanında başlamıştır.Batı Avrupa ülkelerinin henüz makineli bir üretim devrine girmediği XV-XVII’inci yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu, sanayi yönünden dünyanın ileri gitmiş ülkelerinden birisi kabul ediliyor ve bazı lüks maddeler hariç, genellikle bütün sanayi ürünleri İmparatorluk sınırları içinden karşılanıyordu.Özellikle, Lonca adı verilen ve imal edilen malların satış fiyatları ile satış yöntemlerini düzenleyen ve belirleyen yerel kuruluşlar sayesinde çinicilik, dokumacılık ve gemi yapımı gibi sanatlar çok ileri bir düzeye yükselmişti.Düzenli ve kontrollü bir biçimde yürütülen sanayi faaliyetleri sonunda üretilen tekstil ürünleri, silahlar, deri ve cam eşya dış piyasalara çok kolaylıkla ihraç ediliyor ve tersanelerde Venedikliler için savaş ve ticaret gemileri yapılıyordu.
Osmanlı İmparatorluğu devrinde göze çarpan sanayi faaliyetlerinin ulaştığı düzeyi kısaca şöyle belirtmek mümkündür:

• Kömür ve Tersane İşleri
Osmanlı İmparatorluğunda ilk fabrikalar II.Mahmut devrinde savaş sanayi ile başlamıştır.Bu devirde Sinop, İzmit, İstanbul tersanelerinde buharlı gemilerin yapıldığı ve bazı ahşap teknelerin Londra’ya götürülerek içine makine konulduğu gözlenebilmektedir.Ancak kurulan bu fabrikalar için kömüre duyulan gereksinim çok fazlaydı.Çünkü o zamana kadar dışarıdan getirilen kömür, bütçeden önemli bir payı dışarı akıtıyordu.Bu dönemde işletmeye açılan Ereğli Kömür İşletmeleri, Osmanlı sanayinde bir başlangıçtır.Türkiye’nin ilk kömür havzası 1829’da işletmeye açılmıştır.Aynı işletme giderek Evkafı Şahane’ye devredilmiş fakat kömür havzaları iyi işletildiği için Rum ve İngiliz işletmecilerine borç karşılığında işletilmek üzere kiraya verilmiştir.

• Savaş Sanayi
Osmanlı kendi gereksinmelerine yeterli bir savaş sanayine sahip olup, baruthaneler, top, küre yapan imalathaneler mevcuttu.Bunların hammaddesini sağlayan madenler de vardı ve işletilmekteydi.Fakat Osmanlı İmparatorluğunda asıl savaş sanayine geçiş Abdülaziz devrinde olmuştur.Zira, bu devirde Osmanlı İmparatorluğuyla İngiltere arasındaki siyasal ilişkiler savaş sanayine girişim için uygun bir ortam ortaya koyuyordu.Bunun sonucu olarak da ülkede tophane ve barut fabrikaları yapılmıştır.

• Dokuma Sanayi
Dokuma sanayinde, gene ordu gereksinmesini karşılamak için devlet sermayesiyle kurulan dokuma fabrikalarının yanı sıra eskiden kurulan bir takım fabrikalar da vardır.Örneğin; Hereke, Bakırköy fabrikaları gibi.Ancak bu fabrikaların rasyonel bir şekilde işletildiklerini söyleyebilmek mümkün değildir.Bu nedenle de bu fabrikalara karşın ordu gereksinmesi için dışardan mal getirilmeye devam edilmiştir.

• Maden Çıkarılması
Ülkedeki maden yataklarının büyük bir çoğunluğu yabancı sermaye tarafından işletilmekteydi.Örneğin; Zonguldak kömürleri, manganez ve krom madenleri gibi.Ancak yine de bu işletmeler imparatorluk ekonomisine katkıda bulunuyorlardı.


• Halı Sanayi
Büyük bir çoğunluğu yabancı sermaye tarafından işletilmesine karşın özel yerli sermayenin de mevcut olduğu bu kesim imparatorluk sanayinin en ileri gitmiş dallarından biriydi.

Görüldüğü gibi sanayi grupları içersinde ilk sırayı gıda sanayi almakta, bunu sırasıyla dokuma ve kağıtçılık sanayi izlemekte en düşük pay ise kimya sanayine ait bulunmaktadır.
Fakat Osmanlı İmparatorluğunun sanayi ve teknik üstünlüğünü Batı Avrupa ülkelerine kabul ettirdiği devir ancak XIX’ uncu yüzyılın başlarına kadar sürmüştür.”XVIII’inci yüzyılda İngiltere’de başlayan ve hızla diğer Batı Avrupa ülkelerine yayılan fabrika sanayi atılımına çeşitli ekonomik, sosyal ve siyasi nedenlerle ayak uyduramayınca sanayi faaliyetleri önce bir duraklama devresine girmiş sonra da Batı Avrupa ülkelerinin kapitalist ve büyük hacimli üretim düzeni karşısında imparatorluğun ev ve el imalatına dayanan küçük sanayi kuruluşları yavaş yavaş kapanmaya başlamıştır.”
Bununla beraber, Osmanlı İmparatorluğunda sanayi faaliyetlerin gerileme ve zamanla çökmesi yalnız Batı Avrupa ülkelerinde makinenin üretime katılması ve dolayısıyla modern sanayinin doğuşu ve böylelikle küçük sanayi üretimiyle fabrika üretiminin rekabet edememesi değildir.İmparatorluğun o zamanlardaki durumunun ve yaşama koşullarının da küçük sanayinin çöküşü ve ortadan kalkışı üzerinde büyük etkisi olmuştur.Bu olumsuz nedenlerin başında da ”kapitülasyonlar” ile uygulanan yetersiz bir sanayi politikası bulunmaktadır. Yabancı ülkelerle imzalanan ticari anlaşmalar sonunda, yabancılara tanınan çeşitli hukuki ve ekonomik ayrıcalıkların oluşturduğu kapitülasyonlar, yalnız imparatorluğun siyasal yapısını yıpratmakla kalmamış aynı zamanda milli ekonomisine kadar etki edebilen bir olumsuzlukla, yabancı uyruklulara veya onların ortak ve adamlarına tanınan iç ve dış ticaret serbestisi sonucu yabancı kökenli malların bütün limanlardan ve vergi ödemeden ülkeye girmesine veya transit geçmesine izin verilmesi, devletin milli sanayisini korumadan tamamen yoksun bırakmış ve ülkeyi yalnız bir hammadde deposu ve Avrupa’nın pazarı haline getirmiştir.Örneğin; 1832-1902 yılları arasında yabancı kökenli mallarda %3-8 oranında gümrük vergisi uygulanıyor ve bu gibi mallar, yerli ürünlere uygulanan %12-50 oranındaki dahili vergiler dışında bırakılıyordu.
Kapitülasyonlar dışında Osmanlı İmparatorluğunda küçük sanayinin çöküşünü hazırlayan düğer nedenler:
Yabancıların yaptıkları reklamlar sonunda, Batı kültürünün de etkisiyle halkın zevklerinde meydana gelen değişiklikler ve bu nedenle yabancı mallara karşı olan talebin artması
Avrupa giysilerinin devlet tarafından resmen kabul edilmesi, fabrika sanayi imalatı olan Avrupa kumaşlarına ihtiyaç göstermiş, bu nedenle de İmparatorluğun önce pamuk sonra ipek sanayi büyük zarar görerek çok sayıdaki tesis hızla kapanmıştır.
Türkler daha çok askerlik, devlet memuriyeti, çiftçilik gibi işlerle uğraştıkları için, milli emek, fabrika sanayini kurabilecek ve devam ettirebilecek bir nitelik ve niceliğe ulaşamamış, bundan dolayı da teknolojik buluşlardan, sanayi bilgi ve deneylerden yararlanmak ve böylelikle küçük el sanayi kuruluşlarını büyük fabrika sanayi haline getirmek mümkün olmamıştır.
Sanayinin zorunlu kıldığı kredinin sağlanamaması ve bu krediyi sağlayacak milli bankaların bulunmaması
Başta kapitülasyonlar olmak üzere bütün bu nedenlerle Osmanlı İmparatorluğu sanayinin çöküşünü hızlandırırken bu duruma son verebilmek ve sanayi sektörüne yeni bir atılım kazandırabilmek için özellikle XIX’uncu yüzyılın ikinci yarısında bir takım tedbirlere başvurmuş ve bu amaçla 1863 yılında bir ”İslahi Sanayi Komisyonu” kurmuştur.Ancak kapitülasyonlar ve diğer nedenlerle komisyonca öngörülen yeni tedbirlerden ve çıkarılan sanayi kanunundan olumlu sonuçlar elde edilememiş, yeniden kurulmasına çaba harcanan fabrika sanayinin bir kısmı rantabl olmayan teşebbüsler halinde kalmış, diğer kısmıysa kısa zaman sonra faaliyetlerine son vererek kapanmışlardır.
XX’nci yüzyıla girildiği zaman Osmanlı İmparatorluğunda mevcut olan başlıca sanayi kuruluşları: Feshane, Hereke, Zeytinburnu dokuma fabrikaları, Beykoz deri ve postal fabrikası, savaş sanayi ile ilgili birkaç barut ve fişek fabrikası, Tophane ve tersane tesisleri, Ergani bakır, Eskişehir lületaşı maden işletmeleri...Ancak hemen eklemek gerekir ki bu kuruluşların birçoğu Cumhuriyet dönemine de devredilmiş ve bu dönemde de çeşitli gereksinmelerin karşılanmasında çok önemli roller oynamışlardır.Hatta bunların bazıları günümüzde bile faaliyet halindedir.Ancak bu oluş hiçbir zaman Osmanlı İmparatorluğundan Cumhuriyet dönemine söz konusu edilebilecek nitelik ve nicelikte sanayi kuruluşunun devredildiği anlamına gelemez.
Kısa ve savaşla geçen Meşrutiyet devrinde sanayi alanında önemli bir çalışmanın yapıldığını görebilmek mümkün değildir.1913 yılında sanayi tesisi kurmak isteyenlere parasız hazine arsası vermek ve bunları bazı vergiler dışında tutmak amacıyla ”Teşvik-i Sanayi Kanunu” yürürlüğe konmuşsa da, 1914’de başlayan I.Dünya Savaşı nedeniyle bu kanundan faydalanabilmek ve yeni tesisler meydana getirebilmek mümkün olmamıştır.Bununla birlikte, 1914 I.Dünya Savaşı’nın kapitülasyonları fiilen sona erdirmesi üzerine sanayi alanında bir canlanmanın olabileceği ümidi uyandığı için 1915 yılında, İstanbul, İzmir, Bursa, Bandırma, İzmit, Uşak, ve Manisa gibi bazı kentlerde sanayinin mevcut durumunu saptama amacıyla bir sanayi sayımı yapılmış ve bu sayımın sonuçları ”1913-1315 Sanayi Tahriri” adı altında yayımlanmıştır.Sayıma konu olan kurumların dağılımı yukarıdaki grafikte gösterilmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu sanayindeki azınlık ve yabancı payları da bu sayım sonunda belli olmuştur.


Tabloda görüldüğü gibi, Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki sanayinin sermaye ve emek miktarının ancak, %15’i Türklerin elinde, diğerleriyse azınlık ve yabancı girişimcilerin elinde bulunuyordu.
1916 yılında koruyucu nitelikte yeni bir gümrük kanunu daha yürürlüğe konulmuş ve devletçe birtakım kalkınma tedbirleri alınmıştır.Fakat savaş içinde bulunulması ve savaşın kaynakları yitirmesi, teşebbüs edilen bütün tedbirlerden olumlu sonuçlar alınmasına olanak vermemiştir.
Kurtuluş Savaşı sonunda yeniden kurulan Türkiye Devleti ise Osmanlı İmparatorluğu’ndan yıkıntı halinde bir ülke devralmıştır. Sanayi faaliyetleri büyük ölçüde durmuş, sanayi tesisleriyse ilkel ve çökük bir görünümdeydi. Askeri ve siyasal zaferin Lozan’da onaylanmasına karşın ülkede sanayileşmeyi gerçekleştirebilecek nitelik ve nicelikte eleman olmadığı gibi bunların yetişmesine olanak verecek eğitim kurumları da mevcut değildi. Uzun yıllar sanayi ve ticari faaliyetleri elinde bulunduran azınlıklar Kurtuluş Savaşı’ndan sonra ülkeyi terketmiş, sanayi alanında çalışacak eleman bulması son derece güçleşmişti. Diğer yandan, kapitülasyonların ekonomi üzerindeki büyük ve yıkıcı etkisi unutulmadığı için yabancı sermayeden yararlanılması da düşünülmüyor ve sanayileşmenin gerçekleşmesi tamamiyle iç kaynaklara bağlı bir durum gösteriyordu.
Dış şokların etkisiyle, 1978 yılından itibaren büyüme oranı yavaşlamış, 1979-80 yıllarında ise, duraklama yerine gerilemeye gidilmiştir. Yeni politikalarla birlikte, imalat kapasite kullanım oranının artması, enerji ve diğer alt yapı yatırımlarındaki canlanma ve ihracata dönük yatırımlara öngörülen teşviklerle birlikte, yeni yatırımların yapılması sonucu, 1983 yılında imalat sanayinin büyüme hızı ise, %9.3’ e yükselmiş, 1985 yılı için büyüme hızı ise, imalat sanayinde %6.1’ e düşmüştür. Büyüme hızı 1986’ da %8.5, 1987’de %10.1, 1988’de %1.3 ve 1989’ da %1.4 olarak gerçekleşmiştir. İmalat sanayinin alt sektörlerinden metal eşya, makine ve taşıt araçları grubunda 1988’ de %2.2 gerileme kaydedilmişken bu oran 1989’da %13’ lük bir gerileme göstermiştir.Ara malları sanayi, imalat sanayi üretiminde, 1985 yılında %44, 1988’de %44.7, 1989’ da %45.1 paya sahiptir.
İmalat sanayinin toplam ihracatımızdaki payı, 1985 yılında %75.3’ e 1987 yılında %79.1’ e varan ve 1989 yılında %79.9’ a yükselmiştir. İhracatımıza en fazla katkıda bulunan sanayi dalları ise, son yıllarda dokuma sanayi ve demir- çelik sektörü olmuştur. Bunları %4.9’ luk payla, petro kimya ürünleri, %3.6’ lık payla kimya ürünleri ve %3.3’ lük payla petrol ürünleri takip etmektedir.



1980 ylı hariç özellikle madencilik, imalat ve enerji sektörünü de kapsayan toplam sanayi sektörü oranında bir büyüme gerçekleşmiştir.1994 yılında ülkemizde yaşanan ekonomik krizin ardından imalat sanayi üretiminde gözlenen hızlı artış eğilimi 1998 yılının ikinci çeyreğine kadar devam etmiştir. 1997 yılında Güneydoğu Asya ülkelerinde ve Rusya’ da ortaya çıkan krizler sonucu imalat sanayi üretim hızı yavaşlamıştır. 1999 yılında, küresel krizin etkilerinin ve finansman sorunlarının devam etmesinin yanında sanayi kuruluşlarının büyük bir bölümünün bulunduğu Marmara bölgesindeki depremin neden olduğu hasar imalat sanayini olumsuz etkilemiştir. 2000 yılında depremin ekonomik etkilerinin giderilmeye başlaması ve genelde sağlanan istikrar ortam nedeniyle üretimin tekrar artış eğilimine girdiği gözlenmektedir. İmalat sanayi sektörü içinde en yüksek paya sahip olan petrol ürünleri sektöründe üretimin artması toplam sanayi üretimindeki daralmayı sınırlandırmıştır. Taşıt araçları sanayi üretimi başta binek otomobillere yönelik olmak üzere iç talepte ortaya çıkan daralmaya ve baz etkisine bağlı olarak azalmıştır.Makine üretimi, gıda sektörü, ve tekstil üretimi belirsizliklerin artmasıyla azalmıştır.
1999 ve 2000 yılları, imalat sanayi faaliyet sınıfları içindeki CR4 yoğunlaşma oranları dikkate alınarak karşılaştırıldığında, önemli düzeyde gerçekleşen değişimlerde azalma ve artma dengeli bir biçimde olmuştur. Yoğunlaşma düzeylerinde azalma görülen sektörlerin başında 16.14 puan ile ateşe dayanıklı olmayan kil ve seramik yapı malzemesi ürünlerinin imalatı gelmektedir. Yoğunlaşma oranlarında önemli derecede artış görülen sektörlerin başında ise 26.02 puan ile halat, ip, sicim ve ağ imalatı gelmektedir.2000 yılından sonraki dönemde statik bir verimlilik artışı yaşanmıştır. Yani emek verimliliği artmış, ancak istihdamda önemsenir bir artış gözükmemiştir. 2000–2001 yıllarında 35 kodlu kimya-petrol sanayi hem katma değer, hem de kısmi verimlilik faktörlerinde en yüksek düzeydeki sektör olarak bulunmuştur.
2002 yılından sonraki makro ekonomik performans, yüksek büyüme oranları ve düşük enflasyon imalat sanayinde önemli düzeyde verimlilik artışlarıyla beraber gerçekleşmiştir. Büyümenin verimlilik odaklı olması gereği, başta MPM olmak üzere birçok kurum, kişi ve kesimlerce sürekli dile getirilen bir husus olmuştur.
2004 yılında, 2000 yılına göre imalat sanayinde üretim % 24,5 artmıştır. İstihdam ise %0.22 düşmüştür. Öte yandan, emek verimliliği %24,8 oranında artmış buna karşın reel ücretler ise % 14,3 oranında gerilemiştir. Türkiye’ de ülke ekonomisinin yavaş yavaş istikrara kavuşmasıyla üretim sektöründe yaşanan talep artışı endüstriyel otomasyona olan ilgiyi arttırıyor. Özellikle otomasyonun en fazla kullanıldığı ve %30’lara yakın üretim artışı yaşanan makine imalatı başta olmaz üzere, petrol dağıtım, plastik, kozmetik, tekstil, kimya ilaç gibi sektörlerde yaşanan canlanma otomasyon alanında hizmet veren firmaları yatırıma yöneltiyor.
Türkiye’de sanayi üretimindeki artışın son yıllarda belirli sektörlere yoğunlaştığını, bununla dünyadaki trendlere çok bağımlı olduğu görünüyor. Bunlar arasında gemi inşa sektörü şu anda yeni hizmete giren, inşası süren tershanelerin kapasitesinin, mevcut tershane kapasitesinde daha fazla olmasıyla dikkat çekiyor.
Tuzla’nın Aydınlı koyunda yoğunlaşmış olan gemi inşa sektörü bu koyun dolmasıyla birlikte diğer kentlere yayılmaya başladı. Sektörde çok hızlı bir yatırım girişi ve sipariş patlaması gözleniyor. Mevcut tershaneler, 2008 yılına kadar yeni sipariş kabul etmediklerini, 2010 yılına kadar da tam kapasite çalışacaklarını açıklamış durumdadır. Hükümet Türkiye’nin 2013 yılında dünyanın ilk dört gemi üreticisi arasına gireceğini ilan etti. Bu durumun en önemli nedeni dünyadaki gemi inşa sektöründeki canlanma ve Türkiye’nin sunduğu bazı avantajlardır.

Türkiye’ de İmalat Sanayinin Yapısı ve Özellikleri

İmalat sanayinin yapısını çeşitli ölçütlere bakarak incelemek mümkündür. İmalat sanayinde faaliyet gösteren işyerleri ölçekleri bakımından büyük ve küçük işyerleri şeklinde ayrıma tabi tutulabilir. Büyük ve küçük işyerlerinin sektör içindeki görece ağırlıkları bu sektörün teknolojik düzeyi, rekabet yapısı vb. konularda fikir verebilir. İmalat sanayinde üretilen mallar tüketim malları, ara malları ve yatırım malları şeklinde incelenebilir. Bu kategorilerin görece ağırlıklarında zaman içimde meydana çıkan değişmeler; ara ve yatırım malları sanayilerinin daha hızlı gelişmesi, teknolojik anlamda sanayileşmenin göstergesi sayılmaktadır.
Türkiye ekonomisi karma bir ekonomiye sahip ayrıca sanayi içinde kamu ve özel kesimlere ait işletmeler bulunmaktadır. Bu kesimlerin görece paylarında zaman içimde meydana gelecek değişmeler karma ekonomik sistemin hangi yöne kaydığının işareti olacaktır. Öte yandan kamu ve özel kesimlere ait işyerlerinin verimlilik, istihdam , enerji kullanımı ve yeni teknolojilere uyum vb. açılardan karşılaştırılması hangi kesimde kaynakların daha etkin kullanılacağını gösterecektir.
İmalat Sanayinde İşyeri Büyüklüğü

İmalat sanayinde faaliyet gösteren işyerleri hakkında bilgileri DİE tarafından gerçekleştirilen sayım ve anketlerden öğreniyoruz.
1990’ lı yıllarda Türkiye’de 200 bin imalat sanayi işyeri mevcuttur. Bunlardan çok büyük bir bölümü, %90 dan daha fazlası, küçük atölye niteliğindedir.
Küçük işyerleri sayısal üstünlüğe sahip olmalarına karşılık, istihdam sermaye, sermaye yatırımı ve yaratılan katma değerde görece olarak küçük paylara sahiptirler. Büyük işyerlerinin yatırım, katma değer ve çıktıdaki nisbi payları çok daha büyüktür. Büyük ölçekli üretimin görece ağır bastığı alt sektörler kimya, makina, kağıt, ana metal sanayileridir. Küçük ölçekli işyerlerinin en yüksek paya sahip olduğu sanayi dalları ise orman ürünleri, dokuma sektörü ve diğer sanayi dallarıdır.
Türkiye’de imalat sanayinde küçük işyerlerinin çok yaygın olmasının ve büyük ve küçük işyerlerinin bir çok nedeni vardır.
1. Sermaye yetersizliği ve teknolojik gerilik, işletmeleri dokuma, giyim eşyası ve gıda maddeleri vb. geleneksel yöntemlerle üretilen, hammaddesi yurtiçinde sağlanabilen, nüfus artışına paralel olarak iç talebi yükselten malların üretimine yöneltmektedir.
2. Türkiye’de, 1980 öncesi dönemde uygulanan sanayileşme modeli küçük üreticilerin devam etmesi ve yaygınlaşması için uygun bir ortam hazırlamıştır.
3. Halkın küçük tasarruflarının üretime yönlendirilememesi
4. İmalat sanayinde işyerleri ölçeğinin belirlenmesinde başvurulan ölçüt işçi sayısıdır.

İmalat Sanayinde Kamu ve Özel Kesimlerin Yeri

Ekonominin her sektöründe özel girişime ve kamuya ait işletmeler birlikte faaliyet göstermektedirler. Kamuya ait işletmeler birlikte faaliyet göstermektedirler. Kamuya ait işletmelerin özel işletmelerle rekabet ilişkisi içinde değil, yardımlaşma ve tamamlama ilişkisi içindedirler.
Kamu kesimi imalat sanayinde 34 endüstriden 25’nde faaliyet göstermektedir. Kamu kesiminin görece ağlığının fazla olduğu sanayi dalları, petrol ürünleri, demir çelik, tütün, gıda-içki ve ana kimyadır. Diğer sanayi dallarında hem kamu hem de özel kesime ait i yerleri birlikte faaliyet göstermektedir.
İmalat sanayine bakıldığında kamu kesiminin sektör içindeki nispi payının zaman içinde azaldığı, özel kesimin payının süratle yükseldiği görülür.
Kamu kesimi işyerlerinin sayı olarak büyük bölümü tüketim malları üreten sanayi dallarında yer almaktadır.Ancak olaya üretilen çıktı değeri veya katma değer açısından bakarsak ara mallar üreten sanayi dallarında daha büyük görece paya sahip olduklarını görürüz.


Genel Değerlendirme, Sonuç ve Öneriler

1980–2005 döneminde Türkiye imalat sanayinin kapsamlı olarak incelendiği bu araştırmada yapılan analiz ve incelemeler sonucunda ortaya çıkan temel bulgular, bunların değerlendirmesi ve öneriler şunlardır.

• 1980–2001 döneminde, 22 yıllık sürede imalat sanayinde reel katma değer üç katına çıkmıştır. Ancak, bu göstergede istikrarsızlıkların da yaşandığı saptanmıştır.
• Ortalama üretim verimliliği (çıktı/girdi) en yüksek değerine 1993’te ulaşmış, 2000 ve 2001 krizlerinin etkisiyle yaşanan gerilemelerle tekrar 1980 yılının verimlilik düzeyine inmiştir.
• Gerek katma değer, gerekse üretim verimliliğinde görülen dalgalanmalar, imalat sanayinde istikrarsız bir maliyet yapısına ve teknolojiden yeterince yararlanılmadığına işaret etmektedir.
• İmalat sanayi üretim verimliliğinde 1994 ve 2000 krizlerinin olumsuz etkileri özel kesime göre kamu kesiminde daha çok hissedilmiştir.
• 2004 yılında, 2000 yılına göre imalat sanayinde üretim % 24,5 artmıştır. İstihdam ise %0.22 düşmüştür. Öte yandan, emek verimliliği %24,8 oranında artmış buna karşın reel ücretler ise % 14,3 oranında gerilemiştir.
• 2000 yılından sonraki dönemde statik bir verimlilik artışı yaşanmıştır. Yani emek verimliliği artmış, ancak istihdamda önemsenir bir artış gözükmemiştir.
• Türkiye imalat sanayisi içinde ortalama olarak en yüksek katma değer yaratan sektör 35 kod numaralı kimya petrol sanayidir. İkinci sırada 38 kodlu metal eşya makine teçhizat, ulaşım aracı, ilmi ve mesleki ölçme aletleri sanayi gelmektedir.
• Türkiye imalat sanayinde, İstihdam ve katma değer açısından ise 31 kodlu gıda, 32 kodlu dokuma ile 35 kodlu kimya-petrol ve 38 kodlu metal eşya ve makine sanayileri önemli yer tutmaktadır.
• 1980–2001 döneminde işgücü verimliliği en yüksek sektör 35 numaralı kimya-petrol sanayidir. En düşük verimlilikler ise 32 kodlu dokuma-giyim ile 33 kodlu orman ürünleri ve mobilya sanayilerinde görülmektedir..
• Genel olarak tüm sektörlerde 22 yıllık süreçte işgücü verimlilik artışlarında önemli yükselmeler gözlenmiştir. 22 yılda 2,5 katına ulaşan sektörler bulunmaktadır. Kanımızca bu sonuç, katma değer artışlarının yükselmesinden ziyade çalışan sayılarının büyük ölçüde gizlenmesinden ve sigortasız işçi çalıştırılmasından kaynaklanmıştır.
• Ortalama sermaye verimliliği, 1996–2001 itibariyle, en yüksek sektör 39 kodlu diğer imalat sanayi (kuyumculuk, müzik aletleri v.s.) dir. Bu sektörün sermaye verimliliği artış hızı da en yüksek sektör olması ilginçtir. Gerçekten bu sektörde son 5 yılda üretim atağı olduğu görülmektedir.
• Türkiye’nin kuyumculukta AB’de büyük ilerleme göstermesi ve pazarda önemli paylar alacağı beklenmektedir. Ancak bu sektörün Türkiye imalat sanayisi içindeki payı çok düşüktür.
• İmalat sanayi genelinde ortalama sermaye verimliliği artış hızları, ortalama işgücü verimliliği artış hızından daha düşük ve istikrarsız olarak gerçekleşmiştir. Bu durum, sermaye kullanımının verimliliği sağlayacak teknolojik yenilikleri algılayamamış olmasının yanı sıra, sektörlere verilen teşviklerin dağınıklığı nedeniyle, sermayenin istikrarsız ve yön değiştirme eğiliminde olmasından kaynaklanmış olabilir.
• 2000–2001 yıllarında 35 kodlu kimya-petrol sanayi hem katma değer, hem de kısmi verimlilik faktörlerinde en yüksek düzeydeki sektör olarak bulunmuştur.


İMALAT SANAYİİNDE EĞİLİMLER
KASIM – 2006 (Üretim - Satışlar - Fiyatlar)

İmalat sanayinde kapasite kullanım oranı, geçen yılın aynı ayına göre 2,3 puan artmış ve % 83,2 seviyesinde gerçekleşmiştir.
Aylık İmalat Sanayi Eğilim Anketi'ne cevap veren 2679 işyerinden derlenen verilerin geçici analiz sonuçlarına göre, 2005 yılı Kasım ayında % 80,9 olan üretim değeri ağırlıklı kapasite kullanım oranı, 2006 yılı Kasım ayında % 83,2 seviyesinde gerçekleşmiştir.

İç pazarda talep yetersizliği, işyerlerinin tam kapasite ile çalışmamasının en önemli nedenidir.
2006 Kasım ayında, işyerlerinin, tam kapasite ile çalışmamasının nedenleri arasında talep yetersizliği ilk sıradadır. Hammadde yetersizliği, mali imkansızlıklar, işçilerle ilgili meseleler ve enerji yetersizliği diğer nedenlerdir. İç pazarda talep yetersizliği % 47,6 ve dış pazarda talep yetersizliği % 17,9 oranında etkili olmuştur. Mali imkansızlık % 3,5; hammadde yetersizliği; yerli mallarda hammadde yetersizliği % 4,3 ve İthal mallarda hammadde yetersizliği % 2,9, işçilerle ilgili meseleler % 1,8 oranında etkili olmuştur.

Üretim miktarı, Kasım ayında bir önceki aya göre % 4,7 artmıştır.
İşyerlerinde Kasım ayı üretim miktarı % 4,7 artmıştır. Aralık ayında üretim miktarını % 0,1 artacağı beklenmektedir. Kasım ayı satış miktarı % 8,8 artmıştır. Aralık ayında % 1,0 azalacağı beklenmektedir. Kasım ayı satış fiyatları aynı kalmıştır. Aralık ayında % 0,1 artacağı beklenmektedir. Kasım ayı hammadde fiyatları % 0,3 artmıştır. Aralık ayında % 0,3 artış beklenmektedir.