PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Türkiyeyi Bekleyen Tehlike : Gıda ve Su Savaşları


Livadi
03.08.2010, 23:21
TÜRKİYE'Yİ BEKLEYEN TEHLİKE:GIDA VE SU SAVAŞLARI

Türkiye Anadolu yarım adasında kurulmuş olan bir devlettir. Ülkemizin kuruluş yeri jeopolitik ve jeostratejik bakımdan çok önemli bir konumdadır. Bu konum dikkatle incelendiğinde ülkemiz üzerine oynanan oyunların sebepleri daha kolay anlaşılacaktır. Bu coğrafyada devlet kuran milletler varlıklarını sürdürebilmek için çok büyük gayret göstermiş fakat bu devletlerden önemli bir kısmı buna rağmen varlığını sürdürememiştir.

Türkiye, eski dünya karaları olarak bilinen Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının kesişme kavşağında bulunmaktadır. Bu topraklarda, Mezopotamya medeniyetinden, Mısır, İsrailoğulları, Babil, Asur, Hitit, Bizans ve İslam medeniyetine kadar birçok medeniyet kurulmuş ve yıkılmıştır. Bu coğrafya zorlu bir bölgedir. Tarih boyunca savaşlar hiç eksik olmamıştır. Bu bugün de savaşsız geçen bir gün dahi yoktur. Kendi potansiyelinin farkında olmayan ve milli kültür değerlerini yaşamayan bir devletin bu topraklarda uzun zaman yaşaması mümkün değildir. Bu coğrafyanın diğer bir özelliği, tarih boyunca inanç sistemlerinden kaynaklana savaşlara sahne olmuş olmasıdır. Bugün gerçekleşmekte olan savaşların müsebbibi olan Yahudi anlayışına göre “vaat edilen toprakları ele geçirme emeli” perspektifinden bakıldığında Anadolu eninde sonunda savaş potasının içine girecektir. Her gelecek yakın olduğuna göre bu tehlike de, er geç başımıza gelecek gibi görünüyor.

Anadolu’nun yurt olarak tercih edilmesinin oldukça çekici nedenleri vardır. Öncelikler üç kıtayı birbirine bağlayan bir köprü durumunda olması bu coğrafyayı eşsiz bir konuma getirmektedir. Tarihi devirler boyunca üç büyük kıta arasındaki seyahat, ticaret ve askeri amaçlı bütün yolculuklar bu topraklar üzerinden yapılmıştır. Aslan yolu, baharat yolu ve ipek yolu bunlardan bazılarıdır. Coğrafi keşiflerin ardından yeni deniz yolların keşfedilmesi ile öneminin bir miktar azaldığı söylense de asla ortadan kalkmamıştır. Şimdilerde ipek yolunun yerini doğunda batıya, kuzeyden güneye doğru örümcek ağı gibi çoğalan boru hatları ve demir yolları almaktadır. Bu topraklar üzerinden geçen ulaşım hatları bugün belki de ipek ve baharat yollarının geçtiği zamandan bile daha fazla önem kazanmıştır. Çünkü modern ipek yolu bugün kervanlardan değil vagonlardan ve demiryollarından oluşmaktadır. Ayrıca günümüzde teknolojinin gelişmesi ile fosil yakıtlara olan ihtiyacın artması Anadolu’yu bir enerji köprüsü haline getirmiştir.

Anadolu coğrafyasının sahip olduğu avantajlardan en önemlisi de iklim bakımından son derece önemli imkânları barındırmasında gizlidir. Makro ölçekte Akdeniz iklim bölgesinde bulunan Anadolu, Akdeniz ikliminin sunduğu mutedil bir yaşama alanı olması yanında, doğal ve kültür bitkileri bakımından sahip olduğu çeşitlilikle dünyanın birçok ülkesinin gıpta ile baktığı bir yerdedir. İklim şartlarının turizm potansiyeli açsısından özellikle yaz turizmi bakımından doğurduğu avantajlar ülkemizi dünya ölçeğinde en fazla turist çeken ülkeler arasında ilk 10. ülke konumuna sokmuştur. Anadolu coğrafyasının mikro ölçekte yerel farklılıklardan oluşan bir yeryüzü şekilleri ve buna bağlı mikro iklim alanları vardır ki bu durum Akdeniz iklimi içinde dört farklı iklim şartlarının oluşmasını sağlamıştır. Böylece bir yanda denize girilebilirken, diğer yanda kayak yapılabilmesi veya yayla turizminin mümkün olması, rafting sporunun gerçekleştirilebilmesi gibi eşsiz avantajlar ortaya çıkmaktadır. Bugün Antalya futbol turizmi açısından Asya ve Avrupa’nın rakipsiz kamp alanlarından birisidir.

Anadolu coğrafyasının sahip olduğu bu iklim ve yeryüzü yapısının getirdiği imkânlardan belki de en önemlisi, tarım potansiyeli açısından hazırladığı avantajlardır. Günümüzde dünya nüfusunu hızla artması karşısında insanlığı bekleyen en önemli tehlikenin gıda maddesi temin etmede yaşanacak sıkıntılar olduğunu söylemek kehanet değildir. Anadolu coğrafyası gıda temini konusunda da dünya ölçeğinde en avantajlı ülkelerden birisi konumundadır. Tarım alanlarının henüz yeni yeni makineli tarıma geçtiği ülkemizin birçok kesiminde mecburiyetten de olsa bilmeden organik tarım uygulanmaktadır.

Gelecekte savaşların petrolden değil gıda ve su kaynaklarının paylaşımından çıkacaktır. Şimdi şu soruya cevap arayalım; gelecekte bir savaş çıksa, acaba öncelikle araçların yakıtı için mi, insanların yakıtı için mi çıkar? Her halde öncelikle “insanın araçlara ulaşabilmek için suya ihtiyacı olacaktır” cevabını verdiğinizi duyar gibi oluyorum. Coğrafi yapının alp dağları silsilesine bağlı olarak şekillenmesi yüksek bölgelerin fazla yağış alması ve adeta su deposu özelliği göstermesine yol açmaktadır. Böylece Anadolu, gerek temiz kaynak suları, gerekse sulama suyu ve enerji sağlama amacıyla kullanılabilecek potansiyel kaynaklar yönüyle bağrında eşsiz fırsatlar barındırmaktadır.

Ortadoğu ülkelerine göre fiziki coğrafya özellikleri bakımından yüksek bölge konumunda olan Anadolu daha fazla su potansiyeline sahiptir. Ortadoğu coğrafyasına hayat veren Dicle ve Fırat nehirleri kaynağını bizim ülkemizden almaktadır. Aynı şekilde Çoruh ve Aras nehri gibi sınır aşan nehirlerimizi düşündüğümüzde bu gün bile ülkeler arasında sorun teşkil eden su meselesinin gelecekte daha da önem kazanacağını söyleyebiliriz. Dünya nüfusunu artması ile su ihtiyacı artmaktadır. Fakat su kaynakları sınırlı kaynaklardır ve artırılması insanların elinde değildir. Küresel boyuttaki çevre felaketleri de göz önüne alındığında su kaynaklarının kuruma riskinin de olduğu açık bir gerçektir. Küresel ısınma, başta sulak alanlar olmak üzere canlı yaşamını tehdit etmektedir. Gıda üretimi için mutlaka suya ihtiyaç duyulması gıda krizi ve su krizini birlikte getirecektir. Daha şimdiden su kaynaklarımıza ve nehirlerimize müşteri olan ülkeler su krizinin kapıda olduğunun bir delili niteliğindedir. Muhtemeldir ki, Anadolu topraklarının altında bulunan petrol kaynakları gelecekte yeni teknolojiler kullanılarak keşfedilebilir. Böylece ülkemiz petrol zengini olabilir. Fakat çölün ortasında yeni su kaynaklarının keşfedilme şansı yoktur. Bu nedenle bizim ülkemizin elindeki suları kendine yetmezken komşu ülkelerin susuzluktan kırıldığı bir ortamda bizim bu krizin dışında kalmamız mümkün olmayacaktır. Türkiye cumhuriyeti devleti gelecekte yaşanabilecek gıda ve su savaşlarına karşı şimdiden önlemini almalıdır. Öncelikle elimizdeki su kaynaklarını verimli kullanmanın imkânları araştırılmalıdır. Su kaynaklarımızın verimli ve tasarruflu kullanılması için kampanyalar yapılmalıdır. Sularımızın boşa akıp gitmemesi için yeni enerji projeleri hayata geçirilmelidir. Bunun yanında yatağı değiştirilen nehirler ve kurutulan sulak alanların çevre felaketlerine yol açtığı unutulmamalıdır. Deniz suyundan kullanma suyu ve içme suyu üretilmesi teknolojilerinin kuruluşu şimdiden planlanmalıdır. Yağmur sularının depolanarak kullanılması ve atık suların arıtılarak kullanma ve sulama suyu yapılmasına kadar bir dizi projeler geliştirilmelidir. Bu ve benzeri sorunların çözümüne yönelik olarak ilgili bakanlıklar tarafından proje yarışmaları düzenlenmelidir. Gıda krizinin çözümü su sorununun çözümü ile yakından ilgilidir. Tarım alanlarımızda verimliliğin artırılması için yeni yöntemler geliştirilmelidir. Tarımda makineleşme sağlanmalı ve modern tarım yöntemleri kullanılmalıdır. Anadolu coğrafyası muhtemel bir gıda ve su savaşlarının da hedef ve kilit ülkesi konumundadır. Bu coğrafyada yaşamak büyük bir bedel ister. Güçlü ve büyük Türkiye’nin inşası güçlü enerji politikaları yanında güçlü gıda politikaları yapmak ve uygulamakla mümkündür. Gıda politikaları ise tarım politikalarından ayrı düşünülemez. Ülkemizin bulunduğu jeopolitik konum dünya dengesinde önemli bir yerdedir. Ülkemize yönelik tehditlerin artması kaçınılmazdır. Bu tehditlere karşı çözüm üretmek ancak basiretli ve ferasetli bir bakış ve geleceği planlamakla mümkündür. Planlama ise başta tarımı yönlendirecek stratejik ARGE çalışmaları, insan kaynakları planlaması, su kaynaklarının ve enerji kaynaklarının planlaması ile mümkün olabilir. Bu şekilde bir bakış açısı ile gelecek optimizasyonu yapılıp muhtemel riskler ve avantajlara hazırlıklı olunmalıdır.

“Su uyur düşman uyumaz” sözünü unutmayalım. Fakat “su akar Türk bakar” sözünü de hatırlayıp düşmanı her zaman dışarıda aramayalım.

Dr. Nadir Çomak