PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Sulak Alan Ekosistemleri


Mr.Muhendis
26.06.2010, 19:23
İç sular Türkiye yüzölçümünün % 1,6’sım kapsar; 200 doğal gölün alanı yaklaşık 906.000 ha’dır. Yapay baraj göllerinin yüzey alanı ise 380.000 hektardır. Türkiye’nin 26 su havzasının yıllık ortalama yüzey akışı 186 milyar m3’tür. Uzunluğu 500 km’den fazla olan dokuz ırmak vardır. Akarsuların çoğu denize ulaştıkları kıyı alanlarında, lagünleriyle birlikte son derece verimli deltalara sahiptir. Bu deltalar, başta su kuşları olmak üzere biyolojik çeşitlilik açısından, verimli topraklarıyla da ekonomik bakımdan büyük önem taşır.

Türkiye’de, baraj gölleriyle birlikte 1.851.000 ha’lık bir alan kaplayan sulak alanlar, su kuşları ve sucul türler için önemli bir yaşam ortamı oluşturmaktadır. Türkiye’de var olan 250 sulak alandan 58’i uluslararası önemdedir ve bunlardan 18’i “A” sınıfı sulak alan olarak uluslararası düzeyde kabul görmüştür. Türkiye’nin sulak alanlarından 76’sı (1.240.000 hektar) önemli kuş alanı olarak belirlenmiştir.

Doğu Avrupa ile Afrika arasındaki benzersiz coğrafi konumu ve denizlerle çevrili olması nedeniyle Türkiye, Batı Palearktik bölgede karalar üzerinden uçarak göç eden kuşların ana yolu üzerinde yer alır. Kuşlar biri ilkbaharda, öbürü sonbaharda olmak üzere yılda iki kez göç ederler. Bu göçlerin her biri, türlerin göç takvimlerine bağlı olarak, farklı yoğunlukta gerçekleşir. Kuşlar kışları Afrika’da ya da ılıman bölgelerde geçirir, üreme dönemlerinde ise Türkiye ya da Avrupa’ya gelirler. Göçmen kuşların göç mevsiminde yoğunlaştıkları üç ana geçiş yolu Türkiye’dedir: İstanbul Boğazı ile Artvin-Borçka ve Hatay-Belen geçitleri. Soyu tehlikede pek çok tür Türkiye üzerinden geçerken bu üç geçiş yolunda yoğunlaşır. Bu türler arasında eylek (Ciconia ciconia), kara leylek (Ciconia nigra), kızıl akbaba (Gyps fulvus), küçük akbaba (Neophron percnopterus), küçük orman kartalı (Aquila pomarina), büyük orman kartalı (Aquila danga), küçük kartal (Hieraaetus pennatus), yılan kartalı (Circaetus gallicus), kara çaylak (Milvus migrans), arı şahini (Pernis apivorus), şahin (Buteo buteo), saz delicesi (Circus aeruginosus), çayır delicesi (Circus pyagarsus), gökçe delice (Circus cyaneus), bozkır delicesi (Circus macrourus), atmaca (Accipiter nissus), yoz atmaca (Accipiter brevipes), gökdoğan (Falco peregrinus), delice doğan (Falco subbuted), tepeli pelikan (Pelecanus crispus), ak pelikan (Pelecanus onocrotalus), kaşıkçı (Platalea leucorodia) ve turna (Grus grus) sayılabilir.

Sonbaharda leylek, pelikan ve şahin gibi kuşlar ya kuzeybatıdaki Kırklareli ve İstanbul ya da kuzeydoğudaki Artvin üzerinden Türkiye’ye girerler. Artvin’den girenler büyük bir yay çizerek güney-güneydoğu yönünde uçarlar. Kuzeybatıdan girenler ise, Anadolu’yu çaprazlamasına geçerek güneydoğuya uçar ve Hatay iline ulaşırlar. Bu kuşlar ilkbaharda geri döner ve ters yönde, hemen hemen aynı göç yolunu izlerler. Bu yollar özellikle soyu tükenmekte olan türler için pek çok yaşamsal tehlikeyi barındırdığı için, Türkiye gibi geçiş ülkeleri büyük önem taşır. Daha çok yırtıcı kuşların, özellikle de şahinlerin göç yolu üzerindeki Artvin-Borçka Geçidi’nde, 1976’da 230 binden fazla yırtıcı kuş sayılmıştır. Hatay geçişi, ülkeye kuzeybatıdan ve kuzeydoğudan giren göçmen kuşların ilkbahar ve sonbaharda toplandığı başlıca göç yoludur. Kuş Araştırmaları Derneği’nin 1998’den bu yana gerçekleştirdiği araştırmalar, her yıl Belen Geçidi’nden 500 bin göçmen kuşun geçtiğini ortaya koymuştur. Bunların başlıcaları leylekler (Ciconia türleri), kartallar (Aquila türleri) ve şahinlerdir (Buteo türleri ve Pemis apivorus).

Türkiye’nin sulak alanları, kendisini besleyen kaynaklar üzerinde inşa edilen barajlar ve sulama amacıyla akarsu yönlerinin değiştirilmesi; tarım, sanayi ve evlerden kaynaklanan atıklarla kirlenme; tarım ve yerleşim arazisi kazanmak üzere yürütülen kurutma ve ıslah çalışmaları; aşırı ve yasadışı balıkçılık ve avcılık; canlı türlerinin yumurta ve yavrularının yasadışı toplanması; denetimsiz saz kesimi ve yakılması; lagünlerde balık yetiştiriciliği; tortullaşma ve su yönetimi yapılmayışı ile turizm gibi insan kaynaklı nedenlerle tahrip olmaktadır.

Türkiye 1994’te Ramsar Sözleşmesine taraf olmuş ve Manyas, Burdur ve Seyfe gölleri ile Göksu Deltası ve Sultan Sazlığı Sözleşme listesine alınmıştır. 1998’de Yumurtalık Lagünü ve Uluabat Gölü ile Gediz ve Kızılırmak deltalarının eklenmesiyle, Sözleşme listesinde yer alan sulak alanların sayısı dokuza yükselmiştir. Buna paralel olarak Çevre Bakanlığı, sulak alanların karşı karşıya olduğu tehlikeleri gidermek ve Ramsar Sözleşmesini ulusal düzeyde uygulamak için, Sulak Alanlar Yönetmeliğini uygulamaya koymuştur. Ayrıca, Manyas ve Uluabat göllerine ilişkin yönetim planları da hazırlanarak uygulanmaya başlamıştır.