PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Türkiye Topraklarının Genel Tanımı


Mr.Muhendis
17.02.2010, 22:11
1. Türkiye’nin Coğrafi Yeri

Türkiye’nin dünya kara parçası üzerindeki yerini şu şekilde özetleyebiliriz.

1. Türkiye toprakları eski dünya kara parçası denilen Eurasya kıtasının hemen hemen ortasında yer alır.
2. Atlas Okyanusu’nun bir kolu olan Akdeniz ve kolları bir kara kütlesinin arasına sokularak Türkiye topraklarının üç tarafını çevreler.
3. Türkiye toprakları kuzey yarım küresinde ekvator ile kuzey kutbu arasında ortaya yakın bir yerde bulunur.

Türkiye’nin genel yüzölçümü 77.797.127 hektardır. Bunun 1.102.000 hektarı göllerle kaplıdır. Toprakları Asya ve Avrupa kıtalarında iki bölüme ayrılır. Asya topraklarına Anadolu ( 75.396.027 hektar ), Avrupa’daki topraklarına Trakya ( 2.401.100 hektar ) adı verilir.

Türkiye doğu-batı doğrultusunda uzanan bir dikdörtgen görünümündedir. En kuzey ucu ( Kerenpe Burnu, Sinop yakınlarında) 42026’, kuzey ve en güney ucu ( Hatay ilinin güney sınırı ) 35051’ kuzey paralellerine rastlar. Doğuda 44048’ doğu boylamı ( Aras ırmağının Türkiye sınırından çıktığı nokta ) ile batıda 25039’ doğu boylamı ( İmroz Adasının Avlaka Burnu ) arasında uzanır. Bu noktalar arasında uzunluğu 1.565 km, eni 650 km’dir.

2. Türkiye’nin Topografik ve Jeolojik Özellikler:

Topografik yapısı bakımından Türkiye, yüksek yayla karakterinde, çok değişken engebeli ve dağlık arazi durumundadır. Ülkemizde ortalama yükselti 1.130 m civarında olup, arazinin ancak %10’unda yükselti 0-250 arasındadır. Fazla yükselti yanında, buna bağlı olarak Türkiye arazisi fazla eğime sahip oluşu ile de karakteristiktir. Ülkemiz arazisinin %20 kadarı %15 ve daha az eğimde, geriye kalan %80’i ise %15’ten yukarı eğimli arazi karakterindedir.

http://i50.tinypic.com/bis1p3.gif

Fiziki coğrafya bakımından Türkiye

1. Kıyı bölgeleri,
2. Yüksek Anadolu platosu
3. Yüksek dağlık bölge ( Doğu Anadolu ),
4. Trakya alçak bölgesi olmak üzere 4 kısma ayrılır.

Türkiye’nin güney-kuzey kıyıları boyunca kenar dağları uzanır. Bu dağlar genel olarak doğu-batı doğrultusunda uzanan geniş yaylaları meydana getirirler. Kenar dağları Türkiye’nin doğusunda birbirine yaklaşır ve sıklaşır. Aynı dağlar batıda da birbirine yaklaşır ve sıklaşırlar, fakat yükseklikleri doğudaki kadar olmadığı gibi, aralarına vadileri de alarak, birbirine paralel olarak Ege kıyılarına dik inerler. Kenar dağların kuşattığı İç Anadolu yayla ve yüksek ova şeklindeki düzlüklerden oluşmuştur. Türkiye’de alçak düzlükler, kıyı ovaları az yer kaplar. Bunlara daha çok ülkenin batı ve güney kısımlarında, Trakya’da ve ayrıca bazı büyük akarsu deltaları yakınında rastlanır.

2.1. Türkiye’nin Jeolojik Oluşumu

Anadolu’nun jeolojik yapısı günümüzden yaklaşık 300 milyon yıl kadar önce Alpler’den Himalayalar’a kadar uzanan Tethys denizinin bu günkü Anadolu kara parçasını kaplamış olduğunu zamanla meydana gelen tektonik olaylar sonucu, karaların yükselmesi ile denizin çekildiğini ve Anadolu kara parçasının temelini bu denize ait sedimentlerin oluşturduğunu, bundan sonra da dünyanın geçirmiş olduğu jeolojik devirler boyunca, Anadolu yarımadasının jeolojik erozyon ve sedimentasyon olayları sonucu günümüzdeki jeolojik yapısını kazanmıştır.

Üçüncü zaman sonunda Anadolu yarımadası bütünüyle yükselirken iç kısımları biraz çukurlaşmış ülkeyi kuşatan denizler biraz daha derinleşmiştir. Güneydoğu Anadolu ve Musul yöresinde antiklinalli senklinalli gerçek kıvrımlar oluşmuştur,doğu ve batı Anadolu’ da kırılmalar sonucu çukur ovalar meydana gelmiştir. Ege denizinin bulunduğu alan meridyen doğrultusunda alçalmış ve bu alçalmalar dördüncü zaman başlarında da sürmüş, çukurlaşan yerler ada halinde kalmıştır. Akdeniz’ in tuzlu suları boğazlar ve Marmara çöküntü alanını geçerek Karadeniz’ in yerindeki büyük gölü doldurarak burayı deniz haline getirmiştir.

Türkiye’deki en eski jeolojik formasyonlar, metamorfoze olmuş kristalin şistleri oluşturur. Batı Anadolu’nun jeolojik formasyonunu da oluşturan Menderes masifi, genellikle gnays,mika şist, kuvarsit, mermer, fillit, amfibolit ve kalkerli şistlerden ibaret olup, Muğlda’ dan sonra da devam ederek Toros Dağları boyunca uzanan sedimental tabakaların esasını meydan getirmektedir. Kuzeye doğru da uzanan bu masif Kızıl Irmak masifini de teşkil eder.

Erozyon ve sedimentasyon ile toprağın oluşumunda etkili jeolojik formasyonların yapısı ( ana kaya ) arasındaki sıkı ilişki nedeniyle toprağın jeolojik özelliklerini bilmek gerekmektedir. Topografya, iklim ve vejetasyonun belirli zaman süresi içerisindeki birlikte etkileriyle oluşan toprak ve onun doğal koşullar altında taşınması olayı olan jeolojik erozyon, son birkaç bin yıl süresinde, insanın tabiata olan müdahalesi ile yerini, hızlandırılmış erozyona terk etmiş bulunmaktadır.

3. Türkiye’nin İklim Özellikleri:

Toprak oluşumunun aktif faktörlerinden olan iklim doğal bitki örtüsü ve kültür bitkilerinin dağılımı üzerinde en büyük etkendir. Yağış ve sıcaklık gibi klimatik faktörler seçilecek tarım sistemleri, tarımsal üretim çeşitliliği ve desenlerine doğrudan etkili olan öğelerdir. Aynı zamanda toprak oluşumunun iklim ile birlikte diğer aktif faktörünün oluşturan doğal vejetasyon örtüsü de iklim faktörleriyle doğrudan etkilidir.

Belirli bir bölgenin iklimini belirleyen en önemli etmenler enlem dereceleri, deniz ve okyanus gibi büyük su kütlelerine olan uzaklık ve yakınlığı, denize göre yükseltisi ve yeryüzü şekilleri, egemen olan rüzgarların yönü ve şiddetidir.

Üç tarafı denizlerle çevrili 36042’ enlem dereceleri arasında yer alan Türkiye’nin coğrafi konumu ve topografik durumu ülkemizde çeşitli iklim tiplerinin varlığına neden olmuştur. Karadeniz kıyı şeridinin doğusu dışında yağışların yıllık dağılımı düzenli değildir. Yıllık ortalama yağış 670 mm olmakla birlikte bu değer, toplam yüzölçümünün 2/3’nü oluşturan iç kısımlarda 250 mm’ye kadar düşmekte, Doğu Karadeniz kıyı şeridinde 2500 m’ye yükselmektedir. Yağışların düzensizliği nedeniyle birçok bitki için, büyüme derecesinde sulama yapılması gerekmektedir.

Türkiye beş temel iklim bölgesine ayrılmaktadır:

1. Yağışlı ( Hümid ) İklim Bölgeleri: Kuzeyde Karadeniz, güneyde Akdeniz ve batıda Ege Denizi kıyı şeridine paralel bölgeleri kapsar. Batıda ve güneyde Akdeniz iklim tipi iklim özelliklerini gösteriri. Yağış ortalaması 700 mm’nin üzerindedir.
2. Nemli-Az Yağışlı ( Nemli Subhümid ) İklim Bölgeleri: Trakya, İç Batı Anadolu ve Akdeniz kıyı şeridiyle Orta Anadolu platosu arasında kalan küçük bir bölgeyi kapsar. Yıllık ortalama yağış 550-750 mm arasında değişir.
3. Kuru-Az Yağışlı ( Kuru Subhümid ) İklim Bölgeleri: İç Anadolu yarı kurak bölgesini çevreleyen geniş ve düzensiz bir iklim kuşağından ibarettir. Yıllık ortalama yağış 400-500 mm arasında değişir.
4. Yarı Kurak ( Semiarid ) İklim Bölgeleri: Orta Anadolu’da Eskişehir, Ankara, Çorum, Konya ve Kayseri illerinin çevrelediği geniş bir iç bölgedir. Yıllık yağış ortalaması 350 mm civarındadır.
5. Çok Yağışlı ( Per Hümid ) İklim Bölgeleri: Doğu Karadeniz bölgesinin dar bir kıyı bölgesinde Rize ve civarında görülür. Yıllık yağış ortalaması 2500 mm’ye çıkar, çok dar bir alanı kapsamakla birlikte ekonomik bakımdan çok önemli bazı bölgelerin tek yetişme bölgesi oluşu ( çay gibi ) ile önem kazanır.

4. Türkiye’de Doğal Bitki Örtüsü:

Türkiye’de doğal bitki örtüsü topografik özellikleri ve iklim tipleri kadar değişken ve çeşitlidir. Aynı durum kültür bitkileri içinde geçerli olup, denemeye alınan bazı tropikal ve subtropikal ürünler dışında Türkiye’de doğal koşullar altında tarım yapılamayan kültür bitkisi yoktur denilebilir. Pek çok kültür bitkisin yabani formlarını da Anadolu’dan kaynaklandığı bilinmektedir.

Türkiye’deki doğal bitki örtüsünün temelini oluşturan çayır-mera arazileri, orman örtüsü ve fundalık-çalılık alanların genel büyüklük ve dağılımı ve potansiyel özellikleri hakkında geniş bilgiler arazi varlığımız ile ilgili bölümde verilmektedir. Topraklarımızın yaklaşık %65’i doğal bitki örtüsü altında bulunmakla birlikte, doğal vjetasyon çeşidi ve yoğunluğu, ülkemizdeki iklim tiplerine göre tipik değişiklikler gösterir.

Yağışlı bölgelerde özellikler Karadeniz kıyı şeridi boyunca doğal vejetasyon örtüsünü iğne yapraklı ağaçlar özellikle çam, ladin, köknar ile yaprağını döken ağaçlardan kayın, gürgen, meşe, yabani fındık, ceviz ve funda ve çalılar oluşturur. Ayrıca, yağışı seven tipik çayır-mera bitkileri, eğrelti otları da bulunur. Yarı nemli ılıman Akdeniz iklim tipinin etkisi altında kalan batı ve güney bölgelerde, iklim faktörleri topografya ve ana materyalinde birlikte etkileri sonucu bu bölgeler için karakteristik bir doğal vejetasyon örtüsü oluşmuştur. Yabani zeytin, keçi boynuzu, meşe, dış budak, dut, çitlembik, günnük ağacı, fıstık çamı ve diğer çam türleri yanında defne, pırnar meşesi, ılgın, meyan kökü, mersin, hayıt gibi ekonomik değer de taşıyan maki örtüsü ve çeşitli funda çalıları gibi çok yıllık ağaç ve ağaççıklar ve çok çeşitli yabani gramine türleri ve değişik çayır otları Akdeniz iklim bölgelerinin doğal bitki örtüsünü oluşturur. Akdeniz iklim tipi batıda denize dik olarak inen dağların oluşturduğu vadiler ile iç bölgelere; güneyde ise Güney Doğu Anadolu bölgesine kadar etkilerine devam ettirebildiğinden denize göre yükselti ve az çok değişen iklim özelliklerine rağmen Akdeniz iklim bölgelerine özgü doğal vejetasyon iç bölgelere ve güney doğu sınırlarına kadar uzanır.

Karakteristik yarı kurak iklim özellikleri gösteren İç Anadolu Bölgesi’nin doğal bitki örtüsü yarı kurak bölgeler için tipik bitki türlerinden oluşur. Tek veya çok yıllık çalı ve dikensi çalı örtüsü ( yavşan otu, deve dikeni ) ile birkaç senelik otlardan özellikler ayrık otu, domuz ayrığı, sorguç otu, yumak otu, yonca, fiğ, beyaz tırfıl, dikenli tırfıl gibi değişik bitkiler ile püsküllü brom, tek yıllık bitkilerden yabani gramineler; yabani arpa, yabani yulaf gibi otlara ve nemli yerlerde yetişen mürdümük doğal çayır ve mera örtüsünü oluşturur. Çok yıllık bitkilerden karışık ve iğneli ağaçlara ve orman örtüsüne geniş alanlar halinde rastlanmaz.

Yüksek dağlık bölgeyi oluşturan Doğu Anadolu’da doğal bitki örtüsünü çayır ve mera oluşturur. Yer yer yaprağını döken ağaç ve çamların oluşturduğu geniş orman alanlarına da rastlanır.

Genel olarak iklim farklılıkları, ana kaya, topografya, denize göre yükselti ve toprak derinliği gibi faktörlere bağlı olarak, kurak ve yarı kurak bölgelerde seyrek, kısa boylu ve kısa ömürlü otlar ve çalılar, biraz daha nemli koşullarda seyrek çalı ve bodur ağaçlar, yağışlı bölgelerde ise yaprağını döken ve dökmeyen ağaçların meydana getirdiği orman örtüleri oluşmuştur.

5 Türkiye’de Arazi Varlığı ve Kullanma Biçimleri

Mevcut arazi varlığımızın toprak kullanım durumu ve genel dağılımına kısaca bakacak olursak ortalama arazi kullanım dağılımı şöyledir.

http://i49.tinypic.com/n2ki1i.gif

En son rakamlara göre toplam arazi varlığımızın, % 35.6’ı olan 27.969 milyon hektarı tarımda kullanılan ve işlenen arazi, % 38’i olan 21745.7 milyon hektarı çayır-mera, % 30.2’sini oluşturan 23468.5 milyon hektarı orman ve fundalık, % 1.4 olan 1.103 milyon hektarı su yüzeyleri ve % 4.1’i, 3.212 milyon hektarı diğer araziler olarak ayrılmış bulunmaktadır.

Arazi varlığımızın 19.344.569 ha’sı ( % 24.8 ) I-III kabiliyet sınıfı işlemeli uygun arazi, 7.201.016 ha’sı ( % 9.3 ) ise IV-sınıf ve bazı önlemler alınarak işlenmesi gereken arazi durumundadır ki halen hiçbir önlem alınmaksızın işlenmekte,ekilip biçilmektedir (Çizelge-3). I-IV. sınıf arazilerin tümünü kapsayan tarım arazilerimizin toplamı 26.546.581ha ( % 34.1 ) i tarıma elverişli arazi kabul edilirse, geriye kalan % 64.5’i ( su yüzeyleri dışında ) olan 50.2 milyon ha’yı işlemeli tarıma elverişli olmayıp devamlı bitki örtüsü altında bulundurması gereken arazilerdir.

Türkiye’de halen tarım arazileri, genellikle arazi kullanma kabiliyeti sınıfına uygun olarak kullanılmamakta ve işlenmesi gereken araziler, tarıma açılmış bulunmaktadır. Çizelge-4’te Türkiye’de şimdiki arazi kullanma biçimlerinin A.K.K ( kabiliyet ) sınıflarına dağılımı görülmektedir.

http://i49.tinypic.com/2j8kue.gif

Çizelge 4’teki şimdiki kullanma biçimlerine bakılırsa 6.112.000 ha işlenen arazinin V-VIII. kabiliyet sınıfı pulluk girmemesi gereken arazi olduğu halde sürülüp işlendiği görülür. Ayrıca toplam 569.000 ha olan meskun arazi endüstri ve yerleşim alanlarının % 34’ü olan 172.000 ha’sı I-III kabiliyet sınıfı arazisi olduğu halde tarım dışı kullanıma ayrılmış bulunmaktadır. Yeniden tarıma tahsisi mümkün olmayan bu arazilerin, kırsal alandan kentleşmeye yöneliş hızı ve nüfus artışı ile endüstri alanlarının alt yapı ve temel yatırım sorunu olmayan yerleri seçmelerine paralel olarak her yıl önemli oranda artacağı yapılan araştırmalardan anlaşılmaktadır.

.23.468.000 ha olarak gösterilen orman arazisinin 8.333.000 ha’sı makilik, fundalık ve çalılık arazi karakterinde olup bu arazinin 512.000 ha’sı basit ıslah çalışmaları ile tarıma kazandırabilecek tarım arazisi karakterindedir. Orman için mera arazisi 3.450.000 ha kadar olup ıslahı gereken bu araziler her yıl ormanların aleyhine genişlemektedir. Mevcut orman arazisinin %39 iyi ve orta karakterli işletmeye elverişli, geriye kalan % 60.6’sı ise bozuk karakterli ve ıslahı gerektirmektedir.

Orman varlığımızın durumu yukarıdaki rakamlardan anlaşılabileceği gibi hiçte iç açıcı değildir. Bugüne kadar orman varlığımızın esaslı bir envanteri yapılmış ve ormanlık arazilerin kesin sınırları saptanmış değildir. Bu durum hala sosyal sürtüşmelere ve orman köylüsü ile devlet arasında bitmeyen davalara konu olmaktadır. Tarla açmak amacıyla ülkemizde yılda ortalama 6300 ha ormanın köklendiği ve 1950-1970 yılları arasında toplam 437.694 ha, yılda ise ortalama 22.000 ha ormanın yandığı veya yakıldığı saptanmıştır. Yılda ortalama 32.000 ha’lık ağaçlandırma yapılması programlanmış olup bu durumda bozul ormanlarımızın ıslahı ve açılan veya yakılan ormanların yeniden ağaçlandırması için ortalama 250 yıl gerektiği ortaya çıkmaktadır.

Çizelge 5: Türkiye’de Çayır-Mera Arazileri ve Hayvan Sayısı Varlığında Yıllara Göre Değişmeler

http://i45.tinypic.com/2wekkk2.gif

Çizelge 5’de verilen sayısal ilişkilerde görülebileceği gibi 1927-1977 yılları arasındaki 50 yıllık devrede hayvan varlığımız 3 katına yakın bir artış göstermekte ve ülkemiz hayvancılığında kantitatif bir gelişmeyi ortaya koymaktadır. Buna karşılık çayı-mera arazilerimiz 1950-1980 yılları arasında son 30 yıllık devrede, % 42’lik bir azalma göstermektedir. Bu durum hayvancılığımızdaki gelişmenin çok sağlıklı olmadığı gerçeğini ortaya koymakta olup, çayır-mera arazilerimizdeki tahrip, sömürülme ve erozyon tehlikesinin nedenlerini açıkça göstermektedir. Özellikle erken otlatma ve kapasite üzerinde hayvanın meraya salınması zaten zayıf olan doğal mera örtüsünü adeta yok etmektedir. Ayrıca 2.874 bin hektar mera arazisi I-IV kabiliyet sınıfı tarım arazisi karakterinde iken halen mera olarak kullanılmaktadır.

Bu bilgilerden anlaşılacağı gibi, ülkemizde tüm Türkiye’yi kapsayacak biçimde veya bölgesel biçimde, arazi ve kullanımı planlaması yoktur. Araziler ya doğal olarak bulunduğu şekilde kullanılmış ya da devlete, özel mülkiyete ait araziler kullananların özel isteklerine göre belirli amaçlara tahsis edilmişlerdir. Bu durum kamuya ait orman ve mera arazilerinde olduğu gibi tarım arazilerinde sürdürülmüştür. Planlı kullanımda pulluk girmesi gereken 6.112.000 hektar arazi halen tarım arazisi; tarım arazisi olması gereken 2.874 bin hektar arazi ise mera arazisi olarak kullanılmakta, tarım arazisi kabiliyetinde 512.000 hektar fundalık-çalılık arazisi ise ormana terkedilmiş bulunmaktadır.

Arazisinin %80’i, %15’ten fazla eğime sahip olan Türkiye’de doğal olarak erozyon tehlikesine karşı muhafazalı toprak kullanımı planlamasına mutlaka uyulması gerektiği halde bu konuda hiçbir koruyucu planlama yapılmamıştır. Bunun sonucunda da arazi varlığımızın halen %73.45’i olan 57.148.886 hektarında su erozyonu, yaklaşık %0.60’ı olan 465.913 hektarında rüzgar erozyonu rüzgar erozyonu aktif olarak bulunmaktadır. Ortalama sayılarla tarım arazilerimizin yaklaşık 16 milyon ha’sında orta, şiddetli ve çok şiddetli derecede su erozyonu ve 330.000 ha’sında rüzgar erozyon zararı ve toprak kaybı tehlikesi bulunmaktadır.

Çizelge 6: Türkiye Topraklarında Su ve Rüzgar Erozyonu Alanları ( II. Tarım Kongresi, 1981 )

http://i49.tinypic.com/2wp6ws5.gif

Orman ve mera arazilerimizin doğal bitki örtüsü altında erozyon zararına uğramadığı düşünülebilirse hem orman hem de mera arazilerimizin yanlış kullanımı sonucu bu araziler üzerinde de su ve rüzgar erozyonu aktif haldedir.

Doğal kaynaklarımızın temelini oluşturan toprak varlığımızın potansiyeli ve bu potansiyelin verimli bir şekilde kullanılıp kullanılmadığı; ancak detaylı toprak haritaları çıkarılması, büyük toprak gruplarının dağılımı ve önemli özelliklerinin saptanması arazi kullanma kabiliyet sınıflarına göre, kullanım planlamalarının yapılması ile mümkündür.

Alan olarak toprak varlığı yönünden dünyanın sayılı büyük ülkeleri arasında bulunan Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında Rusya’dan sonra ikinci, dünya ülkeleri sırasında on ikinci sırada yer almaktadır. İşlenen tarım arazileri bakımından büyüklüğü bakımından Türkiye Rusya’dan sonra Avrupa ülkeleri arasında ikinci, belli başlı dünya ülkeleri arasında onuncu sırada bulunmaktadır. Sulanan arazi büyüklüğü bakımından Türkiye belli başlı dünya ülkeleri arasında on üçüncü, sulanan arazilerin tarım alanlarına oranı yönünden ise yirminci sırada yer almaktadır.

Topraklarının yaklaşık 2/3’ünde kurak ve yarı kurak iklim özelliklerine bağlı kalınarak tarım yapılan ülkemizde tarımsal üretimin göstergesi olarak hububat tarımı esas alınırsa, hububat ekim alanları büyüklüğü bakımından dünya ülkeleri arasında altıncı sırada yer alan Türkiye’de hektara buğday veriminde yirmi ikinci sırada yer aldığı görülür. Yapılan araştırmalar Türkiye’de verimin sulama ile 2-3 kat artırılabileceğini, elverişli koşullarla yılda bir değil ikinci hatta üçüncü ürünün alınabileceğini göstermekte olup son yıllarda yapılan ikinci ürün denemelerinden çok başarılı sonuçlar elde edilmiştir.

Ancak çizelge 4’te görüleceği gibi halen 27.969.003 hektar işlenen tarım arazisinin, 16.793.000 ha’sında nadaslı kuru tarım yapılarak ancak 2 yılda bir ürün alınabilmektedir.

Yapılan incelemelere göre Türkiye’de işlenebilir tarım alanlarının 12.500.000 ha’sı sulanabilir nitelikte olup, ancak havzaların teknik özelliklerine göre uzun dönemde 8.628.000 ha’sı sulanabilecek durumdadır. Halen sulanabilen arazilerimiz 2.586.000 ha olup genelin % 3.32, işlenen tarım arazilerimizin %9.39’u kadardır.

Tarım potansiyelimizin temelini oluşturan toprak kaynağımızın verimli olarak kullanabilmesi bilimsel norm ve ölçülere göre hazırlanacak toprak haritaları ve bunlardan yararlanılarak yapılacak kullanım ve üretim plan ve programları ile mümkün olacaktır.