PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Probiyotik Mikroorganizmaların Faydaları


Mr.Muhendis
17.10.2009, 15:47
a. Bağırsak patojenlerinin kontrolündeki etkisi
Probiyotikler, patojen bakterilerin ****bolizma veya toksin üretimini değiştirmek ya da canlı hücrelerin sayısını azaltmak gibi etkilere sahiptir (Fuller, 1989).
Süt ürünlerindeki bazı kültürlerin bağırsak patojenlerinin kontrolündeki rolüne 1900’lü yıllardan beri dikkat çekilmektedir. Yapılan in vivo ve in vitro çalışmalar tüm L.acidophillus ve B. bifidum türlerinin bilinen gıda kaynaklı patojenlere ve gıdalarda bozulmaya neden olan mikroorganizmalara karşı inhibitör etki gösterdiğini belirtmektedir.
Birçok patojenin hastalık oluşturabilmesi için bağırsak duvarına tutunması gerekir. Probiyotik mikroorganizmalar bu bölgeler için patojen bakterilerle yarışarak onların tutunmasını önlemektedir.
Yoğurt üretiminin esasını oluşturan fermentasyon sırasında meydana gelen laktik asidin mide ve bağırsak asitliği üzerindeki etkisi nedeniyle bu tür ürünler özellikle gastrointestinal hastalıklarda dietetik bir değer taşımaktadır.
Yoğurdun bazı patojen mikroorganizmalara karşı inhibisyon etkisi; laktik asit bakterilerinin gelişimi ile laktik asidin oluşması ve pH’nın düşmesi sonucu ortam asitliğinin artması, oluşan H2O2 , etkin bir starter kültür gelişimi sonucu ortam redoks potansiyelinin düşmesi, starterlerce üretilen antimikrobiyel bileşikler ve daha sonraki aşamalarda ortaya çıkan küçük moleküllü yağ asitleri ile bağlantılı olarak sayılabilir.
Laktik asit bakterilerinin mikroorganizmalar üzerindeki antimikrobiyal aktivitelerinin, ürettikleri laktik asidin yanı sıra, hidrojen peroksit ve bakteriosinlerden ileri geldiği bildirilmektedir. Bakteriosinler, bazı bakteriler tarafından salgılanan ve protein ya da polipeptid yapısında olan makromoleküllerdir. L. acidophilus tarafından acidophilin, acidolin ve lactocidin, B. bifidum tarafından ise aynı özellikteki bifidin denen bakteriosinin üretildiği bilinmektedir.
Hidrojen peroksidin sütte tiyosiyanat ve laktoperoksidaz ile oluşturduğu kompleks Escherichia coli dahil birçok Gram (+) ve Gram (-) bakteriyi inhibe etmektedir. Buna bağlı olarak, yoğurt tüketimi ile E.coli’nin neden olduğu diyare riski azaltılabilmektedir (Northolt, 1984)..
b. Bağışıklık sistemine etkileri
Probiyotik bakterilerin canlı hücrelerinin bağırsaklarda bulunmaları halinde, bağışıklık sistemini uyardıkları ve kuvvetlendirdikleri belirtilmiştir (Mitsuoka, 1990; Ray, 1995). Spesifik laktik asit bakteri suşları ile fermente edilen süt ürünlerinin tüketilmesiyle bağışıklığı artıran peptidlerin üretiminde artış olduğu ve bunlardan bazılarının antitümör etkinliğe sahip oldukları belirtilmiştir. Bağışıklık sisteminin uyarılmasıyla serumda IgA gibi antikorların artması virüs, Clostridium, E. coli gibi patojenlere karşı vücudun dirençliliğinin arttığı kaydedilmiştir (Mitsuoka, 1990).
c. Antikarsinojenik etki
Birkaç laktik asit bakterisi antikarsinojenik ve antimutajenik aktivite göstermektedir. Bağırsaklarda laktik asit bakterilerinin gelişmesi sonucu oluşan laktik asit ve yoğurdun sahip olduğu diğer antibakteriyel özellikler, kalın bağırsakta indol ve skatol gibi fenolik bileşikler üreterek canlı dokuya zarar veren ve hatta kanser başlangıcına neden olan bakterilere karşı engelleyici etkide bulunmaktadır.
Yoğurtta bulunan kalsiyumun, kansere karşı koruyucu özelliği olduğu ileri sürülmüş, ayrıca laktik asit bakterileri tarafından antitümör özellik gösteren bileşiklerin sentezlendiği bildirilmiştir.
L .acidophilus’un tümör hücrelerini inhibe ettiği ve prokarsinojenleri karsinojen maddelere dönüştürebilen mikroorganizmalara karşı antagonistik etkide bulunduğu bildirilmektedir. Bununla birlikte, probiyotiklerin özellikle kolon kanseri riskini azalttığı hakkında pek çok bilgi bulunmaktadır. Bu bakteriler kolonda fermantasyon ile bütirik asit oluşturmaktadır. Bu madde de kolon kanser hücrelerinde in vitro olacak büyümeyi yavaşlatmaktadır (Yılsay ve Kurdal, 2000).
d. Laktoz hidrolizi
Bazı bireylerde laktoz kullanılmamaktadır. Laktoz intolerant (bağırsak hipolaktemia) kişiler genetik rahatsızlık nedeniyle, laktozu hidrolize edecek beta galaktosidaz enzimini üretemezler. Sadece Kuzey Avrupalılar, Beyaz Amerikalılar ve Afrika’da bazı kabileler laktozu parçalayacak beta-galaktosidaz enzimini oluştururlar (Jay, 1986). Laktoz intolerant kişiler süt veya dondurma ile laktoz yediklerinde, laktoz ince bağırsakta emilmeden kalın bağırsağa geçer. Kalın bağırsakta laktoz değişik bakteriler tarafından glikoz ve galaktoza hidrolize edildikten sonra asit ve gaza dönüştürülür. Asit ve gaz oluşumu bağırsaklardan sıvı emilmesini engeller ve bunun sonucunda bağırsak şişliği şeklinde rahatsızlıklar ortaya çıkar.
Yoğurdun, asidofilus eklenmiş sütün (çoğunlukla L. acidophilus) ve probiyotik bakterilerin farmakolojik ürünlerinin yenmesi, ince bağırsaklara laktozu hidrolize edecek canlı bakteri sağladığından, laktozdan kaynaklanan rahatsızlıklar görülmez. Fermente ürünlerde laktoz, laktik asit bakterileri tarafından parçalandığından ve ürünlerde bakterilerin ürettiği beta-galaktosidaz enziminin bulunması nedeniyle fermente gıdaların sağlık üzerine faydaları bulunmaktadır. L. bulgaricus ve Streptococcus thermophilus mide asitliğine dayanamaz ve normal bağırsak bakterisi değildirler. Fakat süte göre yoğurtta bulunan laktozun azalması, bağırsak rahatsızlıklarının ortaya çıkmasını engeller. Bağırsak bakterileri ve çoğunlukla bazı Lactobacillus türleri, belirli koşullarda ince bağırsaklara yerleşerek yiyeceklerle alınan laktozu hidrolize ederler (Gismondo ve ark., 1999).

e. Serum kolesterol düzeyinin düşürülmesi
Probiyotik bakteriler ile üretilen fermente süt ürünlerinin veya bu bakterilerin canlı hücrelerinin yenmesi, insanlarda düşük kolesterol düzeyinin oluşması, olası dört faktörden kaynaklanabilir.
 -galaktosidaz enziminin fermente süt ürünlerinde bulunması,
 Bazı bağırsak bakterilerinin yiyeceklerle alınan kolesterolü ****bolize ederek kana geçmesini azaltması,
 Bakterilerin bağırsaklarda kolesterol prekürsörlerini veya kolesterolü azaltması,
 Bazı laktobasillerin safra tuzlarını parçalamasıyla safra tuzlarının karaciğer tarafından emilmesi engellenir. Böylece safra tuzu absorbe edemeyen karaciğerin, safra tuzu sentezlemek için fazla miktarda serum kolesterolünü kullanması sonucunda serumda kolesterol miktarı azalır (Vaughan, 1999).
f. Bağırsak enfeksiyonu ve antibiyotik tedavisinin yan etkilerini önleme
Bazı hastalıkların tedavisi amacıyla kullanılan oral antibiyotik ilaçlar da bağırsak florasının dengesini bozmakta ve hatta sonuçta kolit (kalın bağırsak iltihabı) oluşumuna sebep olabilmektedir. Yoğurt tüketimi, antibiyotik tedavisi nedeni ile bağırsak florasında meydana gelen bozulmayı düzelterek antibiyotiklerin bu yan etkisini ortadan kaldırmaktadır. Antibiyotik tedavisinden sonra, bağırsak sisteminde dengeli bir şekilde gelişmekte olan Lactobacillus türleri azalmakta ve kuvvetli patojen olan Staphylococcus, Pseudomonas, Enterobacter türleri, anaerobik spor oluşturan mikroorganizmalar ile maya ve küfler gibi normalde sayıları az olan mikroorganizmaların sayısı artmaktadır. Bu etkiler yoğurt tüketimi ile önlenebilmektedir.
g. Kalın bağırsak kanserinin azaltılması
1962 yılında laktik asit bakterilerinin antikarsinojenik etkiye sahip olduğu ileri sürülmüş¬tür. Daha sonraki yıllarda hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalarda; deney hayvanları yo¬ğurt ve yoğurda L. acidophilus, L. bulgaricus, L. casei, Bifidobakterium 'un türleri gibi bakteriler eklenerek beslenmiş, deney hay¬vanları üzerinde antikarsinojenik bir etki bu¬lunmuş ve tümör riskinin azaldığı belirtilmiş¬tir. Birçok araş¬tırmada, probiyotik bakterilerin fazla miktarda ağızdan alımı sonucunda, istenmeyen bağırsak bakterilerinin oluşturduğu beta-glukoronidaz, azoredüktaz ve nitroredüktaz enzimle¬rinin azalmasını sağladığı belirtilmiştir. L. acidophilus 'un fermente ürünlerle birlikte yenmesiyle bağırsaklarda kanserojenik olmayan maddelerin kanserojen maddelere dönüşümünde rol oynayan beta-glukoronidaz, nitroredüktaz ve azoredüktaz enzimle¬rinin düzeyinde iki ile dört kat azalma sap¬tanmıştır. Probiyotik bakteriler kanser genlerinin aktivasyonundan sorumlu olan bakterilerin enzimatik aktivitelerinin düzenlenmesinde, kanser genleri¬nin bileşiminin ve toksik etkilerinin önlenmesinde yararlı oldukları kaydedilmiştir. Süt ürünlerinin, deney hayvan¬larında tümör büyümesini baskılayan konjuge linoleik asiti önemli miktarlarda içer¬dikleri belirtilmiştir.
İstenmeyen bazı bakteriler, bağırsaklarda aminlerin ve amonyağın emilmesini zorlaştırırlar. Bu da kanser oluşumunda, tansiyon ve kolesterolün yükse¬lişinde etkili olan nitrozaminlerin serumda artışına neden olur. Probiyotik bakteriler enterik bakterilerin aktivitelerini engelleyerek, serumda nitrozaminlerin artışını dolaylı ola¬rak önlerler. İstenmeyen birçok bakteri türü¬nün bağırsaklarda gıdalarla alınan kanserojen preküsörlerini aktive eden enzimleri üreterek, aktif karsinojen maddelerin oluşumuna neden oldukları belirtilmiştir. Probiyotik bakteriler, istenmeyen mikroorganizmaların çoğalmasını inhibe ederek bu enzimlerin oluşmasını engellerler (Jay, 1986; Ray, 1996).
h. Vitamin üretimi
Probiyotik bakteriler bağırsak florasında yeterli sayıda bulunduklarında, vitamin ve amino asit sentezledikleri belirtilmiştir. Bu bakterilerin ürettiği vitaminlerin en önemlileri, tiamin (B1), riboflavin (B2), piridoksin (B6) ve naftokinin (K) 'dır. Bir araştırmada, B. bifidum 'un bağır¬sak florasında bulunduğunda, bağırsaklarda B6 vitamininin %400 arttığı belirtilmiştir.
I. Gıdalara katılması
Bifidobacterium gibi probiyotik bakteriler, bebek yiyecek ve içeceklerinde katkı olarak kullanılabilmektedir. Bu bakteriler bebeklerin koruyucu antimikrobiyaller, vitaminler, asetik ve laktik asit üreterek enterik enfeksiyonlara karşı korunmalarına ve bes¬lenmelerine yardımcı olurlar. Probiyotik bak¬teriler ishalin önlenmesinde, kemoterapik ve¬ya diğer amaçlar için gıdalara katılmaktadırlar.
j. Diğer faydaları
Bunların dışında probiyotik bakterilerin ma¬ya enfeksiyonlarını azaltma, bağırsaklardan Ca2+ emilmesini artırma, hormonal sistemi uyarma, büyümeyi aktive etme gibi birçok faydalan vardır (Yılsay ve Kurdal, 2000; Erkmen, 2000).