PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Ekolojik Tarım


Livadi
16.10.2009, 09:12
Yeni bir ulusal politika: Ekolojik tarım




Avrupa Birliği (AB) üyeliğine hazırlık çalışmaları arasında Türkiye’nin en çok başını ağrıtacak konu şüphesiz ki tarım olacak. Ekonomik, sosyal ve siyasî anlamda tarım dev bir sorun olarak önümüzde duruyor. AB’nin ve gelişmiş dünyanın tarım verileriyle bizimkiler arasında uçurumlar var.

AB’nin adı üstünde Ortak Tarım Politikası’na (OTP) uyum için büyük değişim ve fedakârlıklar gerekecek. Ancak, OTP uyumu için prodüktivist bir yaklaşımla konvansiyonel tarım zemininde gerçekleştirilecek bir dönüşüm ülkenin bekâsı açısından muazzam risk taşımakta. Aslında durumumuz böylesine riskli bir dönüşümü gerektirecek kadar kötü değil; zira Türkiye’nin kayda değer bir ekolojik tarım potansiyeli mevcut. Ekolojik tarım insanın ve doğanın kazançlı çıktığı bir tarım ve yaşama biçimi. Gıdada kendine yeten Türkiye’de verimliliği artırmak amacıyla küçük tarım işletmelerinin ortadan kalkmasını, üretimin mekanize olmasını ve konvansiyonel tarımda yoğunlaşılmasını önerenler bu dönüşüm sonucunda üretilecek sebze ve meyvenin kime satılacağını düşünmez; atıl olacak, milyonlarla telaffuz edilen vasıfsız işgücünün ne olacağını ise hiç hesaba katmaz. Sanayi işçisi olmaları, onları istihdam edecek artık öyle bir sanayii kalmadığından mümkün görünmeyen ve tek çareleri göç etmek olan bu insan yığınlarının kentlerde nasıl lümpenleştiğini bugünden görüyoruz. Bu kâbus senaryosuna karşılık ekolojik tarım ve kırsal kalkınma Türkiye’nin tek çıkış yolu konumunda. İlgi ve dikkat isteyen, emek-yoğun bir tarım biçimi olan ekolojik tarımın artı değeri konvansiyonel tarımdan kıyaslanamayacak kadar yüksek; bu beslenme ve tüketim biçimine AB ve diğer gelişmiş ülke pazarlarından talep ise olağanüstü boyutlarda. Buna karşılık konvansiyonel ürünün hiçbir cazibesi yok. Varlıklı AB yurttaşı herkesin her yerde ve her serada üretebildiği saksı domatesi yemek, kokmayan çiçekleri vazosuna koymak istemiyor. Türkiye elindeki olanakları iyi değerlendirerek, tarım politikasını hızla o tarafa yönlendirmekte olan AB’nin ekolojik ürün ambarı haline gelebilir. Ekolojik tarım yaygınlaştıkça, çığ gibi büyüyen çevre sorunlarımıza da çare oluşturacak, yerli tüketicinin de vasıflı ürünle beslenmesini sağlayacaktır. Kısacası, ekolojik tarım Türkiye’nin öncü ve örnek ülke konumuna gelmesini sağlayabilecek bulunmaz bir fırsattır.

Yakın zamana kadar Avrupa’nın tarım politikaları İkinci Dünya Savaşı sonrasında tarumar olmuş Avrupa’nın beslenme konusunda kendi kendine yetmesi ilkesiyle belirlenmekteydi. Bu ilke kurucu antlaşma 1957 Roma Antlaşması’nda yer almış, akabinde temelleri 1958’de atılan, 1962’de hayata geçen ve Avrupa’nın ilk federal politikası olma özelliği taşıyan OTP’de tam ifadesini bulmuştur. Tamamen prodüktivist yani azamî verim üzerine bina edilen ve muazzam sübvansiyonlar nedeniyle Komisyon’un yıllık bütçesinin yıllarca yarısını tüketmiş olan bu politika zamanla AB’nin en fazla sorgulanan politikası haline gelmiştir. Tereyağı tepelerini, kilolitrelerce süt fazlalarını, denize boca edilen sebze ve meyve görüntülerini çoğumuz hatırlarız. OTP 1980’lerin başından itibaren kontrolden çıkmış, pahalı, Avrupalı üreticiye verdiği destekten ötürü gelişmekte olan ülke üreticisini iflasa mahkûm eden, tüketici sağlığı açısından şaibeli bir politika konumuna geldi. Buna koşut olarak varlıklı Avrupalı tüketici aldığı gıdanın sağlığına etkileri konusunda giderek bilinçlendi.

Avrupa Birliği’nde ekolojik tarım

AB işte böyle bir ortamda 24 Haziran 1991 tarihli ve 2092/91 sayılı ilk ekolojik tarım yönetmeliğini kabul etti. (AB dillerinde en çok ekolojik ve biyolojik terimleri ve sadece İngilizcede organik terimi kullanılıyor). Nitekim yönetmeliğin dibacesinde OTP’nin bundan böyle çevre ve kırsal alanların korunmasına, tüketici sağlığına ve ekolojik tarımda olduğu gibi toprağın aşırı kullanımının önünü alacak yeni üretim metotlarına yönelmesi gerektiği belirtilir. Kabulünün üzerinden geçen on dört yıl boyunca pek çok değişiklikle zenginleşen bu yönetmelik AB’nin tarımsal ürünlerin ekolojik üretimleri konusunda en mütekamil hukukî aracıdır. Gerek AB ülkeleri içinde yapılan ekolojik tarım ve hayvancılığın gerekse üçüncü ülkelerden ithal edilebilecek ekolojik ürünlerin tarifleri bu yönetmelikle yapılır. Üretim, sertifika, kontrol ve reklam kaideleri en ince detaylara kadar bu metinde belirtilir, tüketici sağlığı açısından çiftlikten çatala gelene kadar tüm ekolojik gıdalar ve diğer tarımsal kaynaklı tüketim maddelerinin izi bu metinle kayıt altına alınır. Ekolojik Çiftçilik Bilgi Sistemi (OFIS) adlı veri tabanı tüm bu bilgileri içerir.

Yönetmeliğin kapsamı konusunda örnek vermek gerekirse: Üzerlerinde daha önce konvansiyonel tarım yapılmış arazilerin ve burada üretilecek olan ürünlerin ekolojik olarak sertifikalandırılması için, yetkili kontrol kuruluşunun belirlediği, genelde üç yıllık süre boyunca yine bu kuruluş tarafından kontrol edilmek üzere, ekolojik uygulamalara tabi olmaları; ekolojik arıcılıkta kovanların etrafındaki en az üç kilometre yarıçapında alanın ekolojik tanımlara uyması koşulu; yukarıda bulunan ekolojik ürün logosunun satışta kullanılabilmesi için işlenmiş ürünün muhtevasında en az %95 oranında ekolojik madde bulunması; 1 Temmuz 2005 itibarıyla bio veya eko öntakılarıyla ekolojik ürün çağrıştıran ancak ekolojik olmayan tüm etiketlerin AB iç pazarında yasaklanması; özel izinle belli ürünlerde AB’nin bütününe ihracat yapmaya hak kazanmış altı ülke Arjantin, Avustralya, İsrail, İsviçre, Kosta Rika, Yeni Zelanda ve diğer taraftan Türkiye’nin de dahil olduğu altmış sekiz ülkenin belli ürünleri ikili çerçevede sadece belli AB üyelerine ve 31 Aralık 2005’e dek geçerli olmak üzere ihraç etme hakkı; AB ülkelerine ihracat yapmaya hak kazanmış üçüncü ülke üreticisinin ekolojik tarım konusunda Topluluk kaidelerinin tıpkısını garanti etmesi koşulu gibi...

AB aynı zamanda ekolojik üretim konusunda temel oluşturan iki uluslararası metne de referansta bulunur. Bunlar, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile birlikte hazırladığı Gıda Kodeksi (Codex Alimentarius) ve (IFOAM) Uluslararası Ekolojik Tarım Hareketleri Federasyonu’nun belirlediği ekolojik tarım temel standartlarıdır.

2092/91 sayılı yönetmelik sonrasında AB ülkelerinde ekolojik tarım ve ekolojik ürün tüketimi konularında kayda değer bir gelişme kaydedilmiştir. Ekolojik tarım yapılan ve ekolojik tarıma hazırlık için geçiş dönemine girmiş olan arazi yüzölçümü 1991’den bu yana on kat artmış ve bugün AB (2003 sonu itibarıyla) 5,5 milyon hektar ve 143.000 işletmeyle Avustralya ve Latin Amerika’dan sonra dünyada en fazla ekolojik tarım yapılan bölge olmuştur. Bu veriler her ne kadar AB tarımsal alanının %3,3’üne ve tarım işletmelerinin %3,2’sine tekabül ediyorsa da Akdenizli üç AB üyesi ülke Fransa, İspanya ve İtalya’nın Birlik’teki ekolojik tarım faaliyetinde başı çekmesi önemlidir. (Bu veri ışığında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın deneyimlerinden yararlanmayı düşündüğü Polonya eski Tarım Bakan yardımcısı Jerzy Plewa’dan ziyade iklimleri benzer olan Akdenizli üye ülkeler uzmanlarının Türkiye’ye daha uygun olduklarını hatırlatmakta yarar var. Diğer taraftan AB’nin tarım politikaları ve hazırlık dönemi konularında Bulgaristan Tarım Bakanı Mehmet Dikme ve çalışma arkadaşları Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile herhalde çok faydalı bilgileri paylaşabilecek konumdadırlar). AB’de ekolojik tarımın %83’ünü tahıl ve yağlı tohumlar oluşturmaktadır. Ekolojik hayvancılıkta ise gerek süt gerekse besi hayvanlarının toplam hayvan sayısına oranı sadece %1’den biraz fazladır.

Dr. Aktar, Bahçeşehir ve Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi; Victor Ananias, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı