PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : GDO Gölgesinde Tarım ve Ekoloji


genc__osman
31.01.2011, 20:58
Öyle bir "Süper Mısır" ürettik ki, buna böcek ilacı atmadan yani doğayı kirletmeden, insanlara tarım ilacı yedirmeden yetiştirebilirsiniz. Öyle bir "Süper Soya" ürettik ki üretimi sırasında çıkan yabani otlar için tarlaya ot zehiri atıldığında bunlara hiç bir şey olmuyor, yani otları yüzlerce kişi tutup çapalamak yerine 3-4 ot zehiri ile daha ekonomik olarak yok edebiliyorsunuz.

http://www.kamberaga.net/thumbnail.php?file=arcaatay_559765428.png&size=article_medium

Öyle bir "Süper Pirinç" geliştirdik ki A vitamini eksikliğinden kör olan Asyanın fakir ülkelerinin insanlarının ihtiyacı olan A vitaminini sağlayabilirsiniz. Öyle bir "Süper Patates" yetiştirdik ki soğuğa karşı dirençli ve donlardan hiç zarar görmüyor,hatta nişaşta miktarı da normalinden çok daha fazla. Öyle bir "Süper Domates" ürettik ki tuzlu topraklarda yada tuzlu su kullansanız bile yetişebilirsiniz.

İşte bütün bu "Süperler" Tarımsal Biyoteknolojinin insanlığa bir "lütfu".

Süper tohumlarımızdan yetişen bitkiler ülkelerin biyolojik çeşit zenginliğini oluşturan ürünleri polenler vasıtasıyla etkisiz kılabilir, konvansiyonel ve organik tarım ürünleri bizim ürünlerimizin ekildiği yerlerde her zaman tehlike altındadır. Zira biz yerel tohum ve organik ekolojik tarım gibi saçma,ilkel tohum ve tarım sistemleri yerine monokültür denen binlerce yüzbinlerce dönüm makinayla ekilebilip hasat edilebilen, işgücü maaliyeti ucuz, yoğun tarım kimyasalları ve sentetik gübreler ile bol verim alınan biyoteknolojik endüstriyel tarımı destekler ve uygularız.Biyolojik çeşitliliğin, toprağın üstündeki altındaki hayatın, suyun,küresel ısınmanın,iklim adaletinin, gıda egemenliğinin lügatimizde yeri yoktur,biz kar için çalışır, paraya taparız.

Biz kim miyiz?

Bizler bu Dünyanın yeni efendileriyiz.

Azimle, kararlılıkla vahşi kapitalizminin bizlere sağladığı tüm imkanlardan yararlanarak,tüm uluslar arası ticaret, sağlık, tarım, çevre örgütlerinin içlerine adamlarımızı koyarak yada buraları para ile besleyerek yada Süper Ürünlerimizi ülke topraklarına sokmak için hükümetler, bakanlıklar satın alarak Dünyanın Tarımını ve Gıdasını ele geçirmek için çalışan 5-6 ulusötesi şirketiz.

Milliyetimizin ne olduğunun önemi yok, aramızda paylaşımlarımızı yapıyoruz, birbirimizi ya satın alıyor yada ortak oluyoruz. Uğraşı alanımız sadece Süper tohumlardan ibaret değil,diğer tohum çeşitlerinde ve tarım kimyasallarında da dünyanın efendisiyiz.

Fiyatları biz belirleriz,dünyada üretilen gıdanın büyük çoğunluğunun kontrolü bizdedir,istediğimiz anda gıda krizi yaratabiliriz.Tarımın endüstrileşmesi için ülkelerin küçük çiftçilerinin tasfiyesini sağlarız. Dünyanın gıda,tekstil ve enerji kaynağı için gereksinim duyduğu en önemli bitki çeşitlerinin Patentleri bizdedir.

Dünyadaki Açlığın anahtarı bizim Süper Tohumlarımızda ve Dünyayı doyurmakta olan 15 bitki çeşidinin Süper tohumları bizim elimizdedir.Tohumlarımızın ticarileştirildiği 1996 da 800 milyon olan aç sayısı bugün 1 milyarı geçmiştir.Önümüzdeki 20-25 yıl içinde, eğer yarattığımız, insan gıdası ve hayvan yemi olarak kullanılan tohumlarımızdan dolayı global bir hastalık ortaya çıkmaz ve büyük kitle ölümleri ile "doğal seleksiyon" olmaz ise, dünya nüfusunun yarısını eşitliksiz ve adaletsiz bir gıda polikası ile "aç bırakıp" dünyanın kontrolunu tamamen elimize geçirmeyi hedefliyoruz.



Yukarıdaki yazılanlar bir "kurgu" ve içinde yer alan kurumlar ile bunların yaptıkları "hayal ürünü"olmayıp, bahsedilen bu tarımsal ürünler de, "süper" mertebesine ulaşmak için içlerine "Yabancı Genler" eklenmiş ve bizim "GDO'lu" dediğimiz ürünlerdir.

Yani bunlar Genetik Yapıları biyoteknoloji şirketleri tarafından laboratuvar şartlarında değiştirilip doğaya ve tarlalara salınan ve dönüp dolaşıp bizim sofralarımıza gıda olarak gelen ürünlerdir.

Peki,bitkilerin Genetik yapıları neden değiştirilmektedir?

1. Yanlış mı yaratılmışlardır ki içlerine gen eklenerek düzeltilmeye çalışılmaktadır?
2. Yapıları çok mu bozulmuştur da değiştirilme ihtiyacı doğmuştur?
3. Binlerce yıllık doğal değişim-evrim süreci yada ıslah metodları bunların insanlar tarafından tüketilme koşullarına uymamakta ya da insanların ihtiyacına yetmemektemidir de gen yapıları değiştirilmek yada onların deyimiyle “iyileştirilmesi” istenmektedir?

Tek kelime ile "Hayır".Gen yapısına müdahale, mevcut gen kombinasyonları itibariyle dünyada var olmayan yeni canlıların yaratılması,başka bir açıdan değerlendirildiğinde "Tanrı" rolünü üstlenmekle eşdeğerdir.

Canlı organizmalardaki kalıtım ve çeşitliliğin bilimine Genetik diyoruz.Genetik bilimi yadsınamaz ve Mendelin bezelye melezlemelerinden bu güne çok büyük gelişim göstermiş ve kalıtımla ilgili bilinmeyenleri, canlıların gen ve kromozom yapılarını gün yüzüne çıkarmış bir bilimdir.

Canlı hücresinin çekirdeğinde yerleşik Kromozom’lar üzerinde, canlıya ait esas genetik bilgiyi taşıyan ve DNA parçacığı niteliğinde olan yapıya Gen denir.

http://www.kamberaga.net/files.php?file=ekoder.png

İşte bizim de konumuzu oluşturan,dünya üzerinde GDOlar ile ilgili kopan fırtınada önemli rolü oynayan bu minicik GEN dir.Bu bir bakterinin, virüsün, yada bir hayvanın geni olabir.

Gen çok küçük, ama Gen teknolojisi çok geniş bir kavram.Bir canlı türüne başka türden gen aktarılarak doğal yapının değiştirilmesiyle, canlıya yeni genetik özellikler kazandırılmasını sağlayan Biyoteknoloji tekniklerine Gen Teknolojisi diyoruz.

Biyoteknoloji, günümüzde çok geniş bir yelpazede,ama çoğunlukla İlaç, Tarım, Gıda, biyomedikal ve klinik tıp, adli tıp gibi Sağlık sektörlerinde kullanılıyor. Aktarılan yeni genlerin ilavesi sonucu tedavide kullanılan birçok protein veya ilaç aktif moleküllerinin üretimi bugün sağlık sektöründeki önemli gelişmeler. Mesela hormonlar, aşılar ve gen tedavisi.Bizim şimdilik biyoteknolojinin bu kısmıyla ilgili bir çelişkimiz yada karşıtlığımız yok. Bizim şu anki derdimiz, Tarımsal Biyoteknoloji ve Tarımsal Biyoteknoloji şirketleri. Hayvan,bakteri, virüs yada yabani ot veya böcek ilaçlarına tolerans genlerini laboratuvar koşullarında hedef bitkiye aktarıp, bunlardan üretilen GDOlu tohumları satan şirketlerdir.

Gen aktarımı sonucunda yüksek verimli olduğu iddia edilen ve yeni hattın aktarılmış olduğu Transgenik yada diğer bir ifadeyle GDO’lu Bitki Çeşidi elde edilmiş olmaktadır.Yani bunun üzerinden bir GDO tarifi yaparsak; Bir canlı türüne başka bir türden gen aktarılması suretiyle, doğal yapısı ve bazı özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ve mikroorganizmalara Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) denir.

Bugün Dünya Tarımı, GDOlu ürünlerinin baskısı altında.

Ticarileştirildikleri 1996 yılından bu yana GDOlu ürünlerin dünyadaki yayılış alanı 150 milyon hektara yaklaştı. Gerçi bu alan henüz dünya ekilebilir tarım alanlarının % 3 üne ancak tekabül ediyor ama GDOlu Tohum üreten çok uluslu tarımsal biyoteknoloji şirketleri tüm parasal güçlerini kullanarak kalan alanları da ele geçirmek için yoğun bir çaba sarfediyorlar. Beş,altı tane çok uluslu şirket tarafından üretilen en önemli 4 GDOlu bitkinin ekildiği alan miktarı ve oranları şöyle ;

GDOlu Soya 66 milyon hektar % 53
GDOlu Mısır 38 milyon hektar % 30
GDOlu Pamuk 16 milyon hektar % 12
GDOlu Kanola 6 milyon hektar % 5

Bu tohumların HENÜZ hiçbiri Türkiyede YASAL olarak EKİLMİYOR. Bunların tohum olarak ithalatı, ve ekimleri YASAK."Henüz" diyoruz,çünkü idari otoritenin bir gece ansızın çıkaracağı bir yönetmelik yada kanun değişikliği ile bunlara serbestlik tanımayacağının hiç bir garantisi yok, çünkü burası Türkiye...

Fakat gerçek olan şu ki; 1998 den beri GDOlu ürünler YEMLİK, YAĞLIK ve NİŞASTA BAZLI ŞEKERLERİN üretiminde kullanılmak üzere ülkemize GİRDİ ve TÜKETİLDİ.

Biyogüvenlik Kurulunun yasal ithal iznine kadar (26 Ocak 2011) hiçbir mevzuata,kontrole ve yasağa uğramadan bu bitkilerin ürünleri market raflarında satıldı, alındı ve yendi. Dünden bugüne tek farkımız; eskiden bunlar ülkemize KONTROLSUZ giriyorlardı, şimdi ise YASAL olarak GİRECEKLER.

Özellikle insan gıdası olarak kullanılan Mısır ve Soya nın kullanıldığı 1.000 den fazla ürün bulunmakta.GDO'lu ürün deyince gözünüzün önüne lütfen ilk etapta domates, biber, patlıcan,çilek gelmesin.Görsel Medyanın bir kısmının bunları öne çıkarması, sansasyon yaratmaktan ve hedef şaşırtmaktan başka bir işe yaramamakta ve halkı gereksiz yere tedirgin etmektedir.

Şu an güncel olan ve risk taşıyan ürünler, yağlık ve yemlik olarak ithal edilen Mısır, Soya, Kanola ve Pamuktur.Bunlardan üretilen bitkisel sıvı yağlar ve margarinler,glikoz ve fruktoz gibi şeker şurupları, unlu yada sütlü mamuller, çikolatalar, çorbalar, gevrekler, meyve suları, colalar, özellikle çocukların atıştırmalık tarzı çerezleri, fast food ürünleri ve hatta bebek mamaları mercek altına alınmalıdır. Ama maalesef,aynı Amerika Birleşik Devletlerinde olduğu gibi bunlar serbetçe satılmaktalar ve şimdiye kadar da GDOlu olduklarına dair bir ETİKET görmedi halkımız. Keza hayvan yemi olarak ithal edilen GDOlu ürünler hayvanlara yedirildi ve bizlerde bunların etlerini, sütlerini, yumurtalarını tükettik.

Bunun aksini söyleyenler,yani bahsedilen GDOlu hammaddeleri ürünlerinde kullanmadıklarını söyleyenler, bunu ürünlerinin üzerinde deklare etmedikleri sürece bu ürünleri, tüketiciler tarafından "şüpheli" olarak anılmaya devam edecektir. Biz tüketiciler olarak buradan bir kez daha gıda şirketlerine çağrı yapıyoruz; GDOlu hammmadde kullanıp kullanmadığınızı halka açıklayın ve yaptıracağınız GDO analizi ile bunu tüketicilere kanıtlayın, aksi taktirde ürünlerinize hep şüphe ile bakacağız.

Mantık genelde hep şöyle oldu; "Avrupa bile bunları ithal edip hayvan yemi olarak kullanıyor, keza ABD'de bunlar 10 yılı geçkin bir süredir tüketiliyorlar, bunları tüketen insanlar GDOlu ürün yedikleri için ölmediler ki!"

Nereden biliyorsunuz?

Kolestrol, trigliserit yüksekliği yapmadığını, obezitenin artmadığını,kanser vakalarının katlanarak çoğalmadığını, alerjik reaksiyon vakaları olmadığını, bağışıklık sistemlerinin zayıflamadığını, üreme yeteneklerinin azalmadığını kontrol mu ettiniz?

Bu konularda RİSK ANALİZLERİNİ kaç yıl yaptınız? Kaç yıl yaptınız da bu bulgulara rastlamadınız ve bunların güvenilir olduğunu iddia ediyorsunuz?

Bir beşeri ilacın hayvan ve insan deneyleri sonucu ticarileşebilmesi,kullanıma sokulması için 8-10 yıl süren bir izleme kontrol zamanına ihtiyaç var. Hatta ruhsat alan ilaç kullanıma başlandıktan 5-10 yıl sonra bile öngörülmeyen yada önceden kaydedilmeyen riskleri görüldükten sonra yasaklanabiliyor.

Ama GDOlu ürünlerin üreticilerinin bu dünya üzerinde farklı bir ayrıcalıkları var, çünkü dünyaya hükmedebiliyorlar.Dolayısıyla daha önceden bünyesinde hiç mevcut olmayan bir genin bünyesine sokulduğu yeni bir organizmayı, bir bitki yada hayvanı 3-4 yıllık bir izleme, risk analizi periyodundan sonra ticarileştirebiliyorlar ve doğaya salabiliyorlar.

GDOlu ürünlerin bazı insanlarda Alerjik vakalara neden olduğu, GDOlu ürünlerin bir kısmında kullanılan antibiyotik direnç genleri nedeniyle vücutdaki mikropların antibiyotiğe karşı bağışıklık kazandığı ispatlanmış olaylardır. Keza çeşitli araştırma kurumları ve üniversitelerin yapmış oldukları araştırmalarda GDOlu ürünler ile beslenen farelerin kandaki yağ değerlerinin olumsuz değiştiği, kilo kayıpları,doğum anormallikleri, ömür kısalığı ve hatta 3.yada 4. jenerasyondan sonra üreme yeteneklerinin azaldığı yani kısırlaşmaya başladıkları tesbit edilmiştir.

Bu olumsuz veriler, insanlık için bu ürünlere ŞÜPHE ile bakmayı gerektirmektedir.İnsanlar, GDOlu ürünlerin canlı sağlığı ve ekolojiye zararsız oldukları bunları üretenler tarafından İSPATLANANA kadar bu ürünleri satın almamalı, ne yediğini sorgulamalı,anayasal hakları olarak devlet organlarından bunların, içeriklerinde ne kadar GDO olursa olsun ETİKETLENMESİNİ istemelidirler.

Tarımımızı, yerel tohumlarımızı, biyolojik çeşitliliğimizi,gıda egemenliğimizi koruyabilmek, eşit ve adil paylaşımlı güvenli gıdaya ulaşabilmek için; uluslararası biyoteknoloji şirketleri ve onların ülkemizdeki taşeronlarının dayattığı GDO’lu tohumlara ve GDO’lu ürünlere bir kez daha HAYIR! diyoruz.

Arca Atay
Ziraat Y.Müh.
28 Ocak 2011-Bursa