PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Tahılların Ekonomik Önemi ve Sorunları


Mr.Muhendis
17.04.2013, 22:01
Türkiye, toplam tahıl üretimi ve tüketimi bakımından dünyanın önde gelen ülkelerindendir. Yurdumuzda tahılların uygun ekolojiler varsa da; özellikle yağışa sıkıca bağlı serin iklim tahılları (buğday, arpa, çavdar, yulaf, tritikale) üretimi, yıldan yıla dalgalanmalar gösterir. Su isteği yüksek olan sıcak iklim tahıllarının (mısır, çeltik, kocadarı) sulanan alanlarda ekilişleri çeşitli nedenlerle yeterli değildir.

Hızlı nüfus artışıyla nüfus başına tüketim yüksekliği karşısında; verim ve üretim yükseltilerek, maliyeti düşürmek gerekmektedir. Tarımımızda ekiliş ve üretim bakımından en geniş payı alan tahılların verim düşüklüğünün nedenleri arasında;ekolojik koşullar ve tarımsal, yapısal sorunlar yatmaktadır.
Ancak, ülkemizin geniş üretim potansiyeline karşın; önceleri dışsatım yaptığı buğday, gibi ürünlerde bugün dışalımcı konuma geçişinin temel nedeni; tarımımızın hedefli üretim plan ve proğram uygulamalarından yoksun oluşudur. Tarımsal destekler artırılacağı yerde kısılırken; tarımdan sağlanan katma değerin çoğu tarım dışı kesime yöneltilmektedir. On yıl sonra 85 milyon olacak nüfusun beslenme ve yaşam düzeyini yükseltmek için, tarımımızdaki yapısal sorunların çözümüyle, etkili üretim plan ve proğram uygulamalarına geçilmelidir. Bugünkü tarımsal yapısıyla AB üyeliğimiz; tarımda AB’nin açık pazarı olmamız riskini taşımaktadır.

Tahıllar, insan ve hayvan varlığının beslenmesindeki çok önemli yeri, tarımsal, ekolojik ve sosyo-ekonomik önemi nedeniyle, ülkemiz tarımında vazgeçilmez ürünler grubudur. Serin iklim tahıllarından en önemli iki cins buğday ve arpa ile sıcak iklim tahıllarının en önemli iki cinsi mısır ve çeltiktir. Bahsedilen bu tahıl cinslerinde üretimin son beş yıldaki durumunun incelenmesi, üretim ve tüketim projeksiyonlarının daha iyi anlaşılmasına olanak sağlayacaktır.

Ülkemizde son beş yılın verilerine göre, Buğdayın, ekim alanı, üretimi ve verimlerinde önemli artışlar olmamıştır. Ülkemiz çeşit sayısındaki yüksekliğe karşın; buğday verim ve üretiminde belirgin artışlar sağlanamamaktadır. Ekim alanlarının tarla alanları üst sınırına ulaşması ve üretimin kurak koşullarda yapılması; verimi ve üretimi sınırlandırmaktadır. Ülkemiz iklim koşullarının uygun olduğu yıllarda, buğday üretiminde kendine yeterli ise de; özellikle hava koşullarının elverişsiz olduğu yıllarda üretimde düşüşler, bazı yıllar hastalıklar (özellikle sarı pas), süne ve kımıl zararları nedeniyle buğdayın kalitesi büyük oranda düşmekte dolayısıyla, kaliteli ürün gereksinimi dışalımla karşılanmaktadır. 2000, 2001, 2004 ve 2005 yıllarında ihracat fazlalığımız varken, 2002 ve 2003 yıllarında ise sırasıyla yaklaşık 1.133 ve 1.893 bin ton buğday ithalatı yapılmış,yıllık buğday açığımız yaklaşık 500 bin ton civarında olmuştur.

Kaliteli ürün eldesi için ise; ülkemizin belli yörelerinde nitelikli tohumluk kullanımının yanısıra, geliştirilmiş yetiştirme teknikleri ve yeterli girdi ve yöntemle desteklenmiş paket proğramlar uygulanmalıdır. Ayrıca, yağışları yetersiz olan geniş alanlarda, çoğunlukla kuru tarım uygulanan iç bölgelerimizde buğdayın yerini alabilecek kışlık ürün hemen hemen yoktur. Özellikle yağış azlığı, bu yörelerde buğday-nadas uygulamasını yaygınlaştırmıştır. Çoklu ürün tarımı yapılan yörelerde buğday veriminin yüksek olması, işçiliğin öteki ürünlere göre daha az ve en önemlisi de pazarlama güvencesinin olması gibi nedenler, üreticileri buğday yetiştirmeye yöneltmektedir. İç ve dış pazar isteklerine uygun buğday üretim bölgelerimiz İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’dur. Ancak, bu bölgelerimizde verim, diğer bölgelerden belirgin biçimde düşüktür. Ancak, son yıllarda Süne mücadelesinde belli ölçüde kaydedilen ilerleme ve sertifikalı tohumluk kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte buğday üretiminde sınırlı bir artış sağlanmıştır. Miktar ve kalitedeki sınırlı artışa paralel olarak, her yıl ortalama 1–1,5 milyon ton civarında kaliteli buğday ithal etmek zorunda olan Türkiye, artık ihtiyacını yurt içinden belirli ölçüde sağlar hale gelmiştir. Ayrıca, ülkemiz 2005 yılında Dünya’da un ihraç eden ülkeler arasında ilk sıralarda yer almaktadır.

Arpa ekiliş alanları, ülkemizde belirgin bir değişim göstermemiş iken dekara verim 250.0 kg üzerine çıkmış olup, üretimde yaklaşık 1 milyon tonluk artış olmuştur. 2000 ve 2005 yılları arasında, sadece 2004 yılında 231 bin tonluk ithalat yapılmış olup, diğer yıllarda ihracat fazlalığı söz konusudur. Ülkemizin arpa üretim ve veriminde yıldan yıla az da olsa sürekli bir artış olduğu görülmektedir. Arpa veriminde % 5 oranında bir artış bile, ülkemiz arpa üretimi için yeterli görülmektedir. Sulu tarım alanlarındaki toprak verimliliğinin sürdürülmesi için, tarla bitkileri ekim nöbeti içinde, tuza dayanıklı arpa çeşitlerinin yer alması gerektiğinden, yakın gelecekte bu yörelerin arpa üretiminde artış beklenebilir.

Türkiye çavdar ekiliş alanı yaklaşık 150 bin ha, üretimi 260 bin ton, verimi ise 170 kg/da olup, son beş yılda sabit kalmıştır. Çavdar; Serin iklim tahılları içinde, çok değişik genotipleriyle uyum yeteneği en geniş cins ise de; yabancı döllenmesi nedeniyle, ülkemiz çavdar dışsatımında dane yapısı ve rengi bakımından olan belirgin karışıklık düşük fiyatlarla satılmasına neden olmaktadır. Islah ve izolasyon yöntemleriyle bu sorun bir ölçüde aşılabilir görünmektedir. Ülkemizde çavdarın yabani, geçit ve kültür formlu olmak üzere çok geniş genetik çeşitliliği vardır. Ancak, unu ve ekmeği esmer ve gözeneksiz olan çavdarın danesi çoğunlukla, buğdayla ekmeklik paçal yapımında ya da yem sanayiinde kullanılmaktadır. Orta ve Doğu Avrupa’da ekmeğin temel ham maddesidir. Dünyada çavdara azalan ilgi, buğday- çavdar amfidiploidi olan Triticale’ye yönelmektedir. Ülkemizde de çavdar tarımı yerinde saymaktadır. Özellikle yüzlek ve fakir toprakların değerlendirilmesinde güçlü kök sistemiyle nedeniyle, erozyon önleyici özelliğinden yararlanmak gerekir.

Ülkemizde Yulaf’ın ekiliş alanında bazı yıllar yaklaşık 20 bin hektarlık düşüş olmasına rağmen, 2000 ve 2005 yılları arasında dalgalanmalar görülmüş, fakat üretiminde değişiklik olmamıştır. Dekara verim bazı yıllarda 215 kg’a çıkarken, bazı yıllarda 175 kg’a düşmüştür. Ülkemiz ekolojilerine uyumunda, iklimsel darboğazları vardır; çünkü yulafın vernalizasyon ve nem isteği belirgin olup, güzlük ekilmelidir. Ancak, yulaf kış soğuklarına da zayıf olduğundan, sert kışlar çoğu kez yulafa zarar verir. Yazlık ekimler ise; vernalizasyon ve nem yetersizliğinden, düşük verim getirir. Önemli bir besinsel lif kaynağı olan β-gluten, tahıllar içerisinde en fazla yulaf ve arpada bulunmakta olup, yulaf danesi insanlar, genç hayvanlar, özellikle atlar için çok aranan bir yemdir. Ayrıca yeşil yem ve saman olarak ta iyi bir hayvan yemidir. Nemli taban topraklarda yüksek verim getirir. Hayvancılık işletmelerinin çeşitli yemlik ürünle desteklenmesinde yulaf üretimi uygun bir seçenektir. Ancak yulaf köklerinin nematod barındırması nedeniyle, özellikle şekerpancarı ile ekim nöbetine alınmasından kaçınılmalıdır. (http://www.ziraatciyiz.biz)

Ülkemizde mısır ekim alanları yaklaşık 555 bin hektardan 800 bin hektara, buna bağlı olarak üretim 2 300 000 tondan 3 500 000 tona, verim ise 415.0 kg/da’dan 437.5 kg/da’a çıkmıştır. Ancak, ithalat yıllara bağlı olarak değişmekle birlikte düzenli bir ithalat söz konusudur. Örneğin 2003 yılında 2.230 bin ton iken, 2005 yılında 501 bin tona düşmüştür. Bugün yaklaşık 60 ilimizde mısır tarımı yapılmaktadır. Bunun önemli nedenlerinden biri; kıyı bölgelerimizde, buğdaydan sonra ikinci ürün mısır yetiştiriciliğinin yaygınlaşmasıdır. Özellikle, Çukurova bölgesinde ana ürün olan pamuk tarımında son yıllarda yaşanan işçi sıkıntısı yanı sıra, pahalı girdi, yüksek maliyet ve düşük taban fiyatı uygulamaları sonucu, buğday+mısır yetiştiriciliği pamuğa göre daha karlı duruma gelmiştir. Buğday ve mısır yetiştiriciliğinde pamuğa göre daha az işçi ve ilaç kullanılmakta olup, maliyeti pamuğa göre daha düşük olmaktadır. Ayrıca, bölgede buğday ve mısır tarımında mekanizasyon çok iyi düzeydedir. Bu nedenle, buğday ve mısır hasadında iş gücü sıkıntısı söz konusu değildir. Öte yandan, Güneydoğu ve İç Anadolu bölgelerimizde de mısır ekim alanları genişlemiştir. Mısır ekimine özendiren nedenler; yüksek verimli çeşitlerin getirilmesi, suyla gübrenin etkin kullanımı, üretiminin makinalaştırılmış olması ve pazarlamasının kolaylığıdır.

Çeltik ekilişi 2000 yılında 580 bin dekar iken 2005 yılında 800 bin dekara çıkmış, üretim ise 350 bin tondan, 525 bin tona, dekara verim ise 603.4 kg’dan, 656.2 kg’a yükselmiştir. Özellikle yağış ve su yetersizliği nedeniyle bazı düşüşler yanında, yeni geliştirilen çeşitlerin, yetiştirme tekniğindeki gelişme, özellikle lazerli tesviye aletlerinin devreye girmesiyle hem üretim alanı artmış, hemde dekara verim yükselmiştir. Çeltik üretimimizde hedef; iç tüketimi karşılamak olmalıdır. Türkiye, çeltik verimi yüksek olan bir ülke olmasına rağmen; bugün üretimi iç tüketime yetmediğinden, dış alım yapılmaktadır. 2000 ve 2005 yılları arasında düzenli bir ithalatımız söz konusu olup, yıllara gore değişmekle birlikte altı yılın ortalama çeltik ithali yaklaşık 435 bin ton civarında olmuştur.

az13
26.09.2014, 10:44
İyi günler hocam. Sizden küçük bir ricada bulunacaktım. Eğer elinizde varsa sıcak iklim tahılları ile ilgili her yönden daha geniş değerlendirme ve konu anlatımına sahip kaynaklar mevcutsa paylaşabilir misiniz?

Mr.Muhendis
26.09.2014, 12:54
İyi günler hocam. Sizden küçük bir ricada bulunacaktım. Eğer elinizde varsa sıcak iklim tahılları ile ilgili her yönden daha geniş değerlendirme ve konu anlatımına sahip kaynaklar mevcutsa paylaşabilir misiniz?

Ankara Ziraat'ten Prof.Dr. H. Yavuz Emeklier hocanın Sıcak İklim Tahılları kitabını temin edebilirsiniz (http://www.agri.ankara.edu.tr/?p=504).